41.21
  
48.74
  
117487.00
  
98.14

42 Kapı - Hikaye

Hikaye: Kırk İki Kapı

 

I. Bölüm: Şehrin Kapısında

Konya'ya ilk kez geliyordu Kerem. Yol boyunca baktığı camlardan geniş bir bozkır, uzayan yollar, kurumuş otlar görmüştü. Şehrin hemen dışında, ufuk çizgisine uzanan dağlar, sessizliğin ve geçmişin yükünü taşıyor gibiydi. Otobüsten indiğinde içini dolduran duygu ne bir sevinç ne bir hüzündü; tam anlamıyla bir bekleyişti. Sanki Konya, ona bir sır fısıldayacak, o da yıllardır aradığı yanıtı bulacaktı.

 

Otogarın kalabalığında insanların yüzlerine bakarken düşündü: Bu insanlar neyi bilip de böyle sakin ve sessiz yürüyorlardı? Sıradanlıklarının ardında gizlenen bir derinlik var mıydı, yoksa kendi hayal gücü mü ona oyun oynuyordu?

 

Bir taksiye atladı ve şehre doğru yola koyuldu. “Mevlana Türbesi yakınlarında bir yere götür,” dedi şoföre. Şoför, Kerem’in söylediklerini başıyla onayladı ama bir süre sessiz kaldı. Sonra, sanki düşüncelerinden sıyrılıp konuşmaya başlamış gibi, “Konya, bir kapıdır,” dedi. “Ama bu kapı, sadece onu arayanlara açılır.”

 

Kerem, bu sözleri üzerine almadı. “Herkes bir şey söylüyor,” diye düşündü. Ama şoförün sesinde bir ciddiyet vardı, bu yüzden fazla sorgulamadan sustu.

 

 

---

 

II. Bölüm: İlk Adımlar

Mevlana Türbesi’nin avlusunda Kerem, saatlerce bir bankta oturdu. İnsanlar sessizce gelip geçiyordu. Onların dualarını, mum yakışlarını, türbeyi ziyaret edişlerini izlerken, bu hareketlerde tuhaf bir süreklilik gördü. Herkes farklı ama aynıydı; hepsi bir şey arıyor gibiydi. O an, arayış kelimesi Kerem’in zihninde yankılandı. Kendi iç sesi ona, “Sen ne arıyorsun?” diye sordu. Ama bu sorunun cevabını kendisi de bilmiyordu.

 

Türbeden ayrılırken, girişte kitap satan yaşlı bir adam dikkatini çekti. Adam, eski bir el yazmasını inceliyor, müşteriyle pek ilgilenmiyor gibiydi. Kerem, adama yaklaşıp kitaplara bakmaya başladı. Tozlu, sararmış sayfalarla dolu eski kitaplar arasında bir tanesi dikkatini çekti: “Kırk İki Kapı” yazıyordu kapağında.

 

Adam başını kaldırdı ve Kerem’e baktı. “Bu kitabı okursan, hayatın değişebilir,” dedi. Kerem, adamın gözlerindeki derinliğe bakarken istemsizce gülümsedi. “Bir kitap insanın hayatını nasıl değiştirebilir ki?” diye sordu.

 

Adam, “Bazı kapılar yalnızca kitaplarla açılır,” dedi.

 

 

---

 

III. Bölüm: Nur’un Görünüşü

Akşamüstü şehrin ara sokaklarında dolaşırken, Kerem küçük bir kafede oturup kahve içmeye karar verdi. Masasına oturur oturmaz bir kadın dikkatini çekti. Kadın, pencere kenarındaki bir masada, eski bir dergiye karalanmış gibi görünen notları okuyordu. Siyah bir şal sarmıştı, yüzünde ise derin bir hüzün ve aynı anda fark edilmesi zor bir güç vardı.

 

Kerem, ona bakarken göz göze geldiler. Kadın, gözlerini çekmeden ona baktı. “Birine bakmak, onun hikayesini okumaya cesaret etmektir,” dedi kadın aniden. Sesi, bir su damlasının sessizliğe düşüşü gibiydi.

 

Kerem, şaşkınlıkla gülümsedi. “Hikayelerimizi okumaktan korkuyor muyuz?” diye cevap verdi.

 

Kadın hafifçe başını eğerek, “Kendi hikayemizi yazmaktan korktuğumuz kadar korkmuyoruz,” dedi. Bu kısa diyalog, Kerem’i kadının masasına oturmaya itti. Kendini tanıtmadı, kadın da sormadı. Ama birkaç dakika içinde, sanki yıllardır birbirlerini tanıyormuş gibi konuşmaya başladılar.

 

Kadının adı Nur’du. Konya’nın sokaklarında yürürken konuşmaya devam ettiler. Nur, Konya’nın taşlarında saklı hikayelerden, terk edilmiş medreselerin yankılarından, şehrin nehrinde yıkanan eski dualardan bahsediyordu. Her sözü bir şiir gibi akıyordu.

 

 

---

 

IV. Bölüm: Kırk Bir Kapı

Kerem, Nur’la birkaç gün boyunca Konya’yı keşfetti. Ama her karşılaşma bir önceki kadar ani ve rastlantısaldı. Nur, bazen bir parkta beliriyor, bazen bir ara sokakta, bazen de bir türbenin bahçesinde. Ama her defasında, Kerem’e şehrin ruhunu açan bir hikaye anlatıyordu.

 

Bu hikayeler, Kerem’in zihninde yavaş yavaş bir bütün oluşturmaya başladı. Konya, artık yalnızca taş ve toprak değil, bir aynaya dönüşmüştü. Kendisiyle yüzleştiği, korkularını ve arzularını gördüğü bir ayna. Ama bu aynada henüz eksik bir şey vardı: kırk ikinci kapı.

 

Derviş Mehmet adında eski bir türbe bekçisiyle tanışması bu eksikliği tamamlamak için bir işaret gibiydi. Mehmet, ona şu sözleri söyledi:

“İnsan kendi gönlünün şehridir. Bu şehirde kırk bir kapı vardır, hepsi seni sana açar. Ama kırk ikinci kapı... İşte o kapı, insanın hem kendisini hem de her şeyi bulduğu kapıdır.”

 

Kerem, bu sözlerin anlamını kavramaya çalışırken, Derviş Mehmet ona bir harita verdi. Haritada Konya’nın sokakları değil, insanın kalbine açılan yollar işaretlenmiş gibiydi.

 

 

---

 

V. Bölüm: Kırk İkinci Kapı

Bir gece, Kerem, haritayı izleyerek şehrin eski ve terk edilmiş bir mahallesine ulaştı. Burada, kapısı çatlamış bir medrese buldu. İçeri girdiğinde, Nur’u gördü. Kadın, ona bir kitap uzattı: “Kırk İki Kapı.”

 

“Bu son kapı,” dedi Nur. “Ama bu kapıyı açmak için başka kimsenin rehberliğine ihtiyacın yok.”

 

Kerem, kitaba dokunduğunda, her şey bir sis gibi dağıldı. Nur’un yüzü kayboldu, medrese boş bir odaya dönüştü. Ve o an anladı: Kapı, kendi korkularını ve geçmişini aşıp kendini kabullenmekten başka bir şey değildi.

 

 

---

 

VI. Bölüm: Dönüş

Sabah, Kerem uyandığında, Konya’nın sokakları ona daha önce hiç olmadığı kadar canlı görünüyordu. Şehir değişmemişti, ama o değişmişti. Mevlana Türbesi’ne son bir kez bakarak şehri terk etti. Artık ne aradığını biliyordu: Hayatı anlamak değil, yaşamaktı.

 

Konya, arkasında kırk iki kapı bırakmıştı. Ama bu kapılar, artık Kerem’in içindeydi.

 

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar