Alaaddin Tepesi
Alaaddin Tepesi: Toprağın Hafızasıdır
Konya...
Dümdüz ova. Gökyüzüyle göz göze gelen bir şehir.
Ve o ovanın tam ortasında, yerçekimine meydan okurcasına yükselen bir tepe: Alaaddin Tepesi.
Bir tepe ama dağ değil.
Bir tümsek ama rastlantı değil.
Bir yükselti ama doğa değil.
O, insanın toprağa bıraktığı izlerin tepesidir.
Sorarsan, Alaaddin Tepesi nasıl oluştu diye...
Ben sana “biriken medeniyet” derim.
Yıkılıp yeniden yapılan saraylar, yanıp tekrar kurulan evler, ölenin yerine doğan şehirlerdir o tepe.
Her katmanı bir çağ, her taşı bir dua, her harabesi bir hatıradır.
İnsanlık ne zaman “buraya yerleşelim” dediyse,
bir ev kurdu... Sonra yıkıldı.
Bir tapınak inşa etti... Sonra çöktü.
Bir kale dikti... Sonra savaşta dağıldı.
Ama birileri hep aynı yere bir şeyler yapmaya devam etti.
Ve işte bu yüzden Alaaddin Tepesi bir dağ değildir.
Bir tepenin alnına kazınmış 10.000 yıllık bir secde izidir.
Neolitik çağdan kalma kerpiç evlerin üzerine,
Romalıların taş duvarları örülmüş.
Üzerine Selçuklu’nun sarayı yükselmiş,
Kaleler yapılmış, hükümdarlar gölgelenmiş.
Osmanlı gelmiş bir çeşme koymuş,
Cumhuriyet gelmiş bir bayrak dikmiş.
Ve en son biz…
Çimlerde oturup dertleşmişiz.
Alaaddin Tepesi'nde uyuyanlar yok.
Herkes orada hâlâ konuşuyor.
Romalı bir asker, Selçuklu bir dervişe ne anlatıyor bilinmez.
Ama biz oraya her çıktığımızda, sanki biri kulağımıza fısıldıyor:
“Unutma, bu tepe sensin. Senin geçmişin. Senin hafızan. Senin medeniyetindir burası.”
Ve belki de en güzeli şudur:
Bunca acının, yıkımın, savaşın ardından…
Bugün oraya bir anneyle çocuğu oturuyor.
Bir delikanlı kitap okuyor.
Bir yaşlı gölgede uyukluyor.
Ve Alaaddin Tepesi hepsini bağrına basıyor.
Çünkü bilir:
Kendisi gibi onlar da bir gün toprağa karışacak.
Atr