41.21
  
48.74
  
0.00
  
98.14

Kıyameten Önce Son Çay

Kıyametten Önce Son Çay Ocağı

 

Şehir, soğuk bir beton yığını gibi suskun… İnsanlar yürümüyor, sürükleniyor. Kiminin elinde bir telefon, kiminin gözünde boş bir bakış… Eskiden kahvehaneler vardı, şimdi ise herkes tek başına bir kahve fincanının içine düşmüş gibi.

 

Rampalı Çarşı’nın köhne bir köşesinde, tabelası solmuş bir çay ocağı hâlâ ayakta: "Hüsamettin’in Yeri."

 

Kimse Hüsamettin’in kim olduğunu bilmez. Belki bir zamanlar vardı, belki hiç olmadı. Çaycı Hikmet, her sabah dükkânı açarken eski müşterilere selam çakar, ama o müşteriler çoktan buhar olup uçmuş… Bir zamanlar buraları ilim irfan yuvasıydı, şimdi ise duvarlardaki sararmış gazeteler bile okuyan bekliyor.

 

İçeri giren adam, üstü başı dökülmüş, gözleri derin bir karanlığa açılan bir kuyu…

— Bir çay ver, Hikmet.

 

Hikmet adamı süzdü. Tanır gibi oldu ama çıkaramadı. Çay bardağını tezgâha koyarken sordu:

— Eskilerden misin?

 

Adam hafifçe gülümsedi, elini cebine attı, masaya bir eski bozuk para koydu.

 

— Ben de bir zamanlar buradaydım, Hikmet. Sonra dünya değişti. İnsanlar değişti. Kıyamet yaklaştı ama kimse farkında değil.

 

Hikmet, çayın dumanına bakarak iç geçirdi.

— Ne zaman başladı değişim?

 

Adam derin bir nefes aldı.

— İnsanlar rızkın bereketini unutunca, paraya kul olunca… En çok da kalbin içindekini değil, cebindekini sayınca.

 

Bir süre sessizlik oldu. Çayın dumanı, zamansız bir buğu gibi havada asılı kaldı. Adam çayını içti, sonra cebinden eski bir kağıt çıkardı. Hikmet’e uzattı.

 

— Ben bu şehre bir not bırakıyorum, Hikmet. Olur da bir gün biri okursa, belki uyanır…

 

Kağıdın üstünde solmuş harflerle tek bir cümle yazıyordu:

"İnsanlar, vakit dolmadan hakikati bulamaz."

 

Adam kalktı, paltosunu düzeltti, kapıya yöneldi. Hikmet peşinden seslendi:

— Adın ne senin?

 

Adam duraksadı.

— Bir zamanlar bana Abdurrahman derlerdi.

 

Ve çıktı, gitti. Çayın dumanı havada asılı kaldı. Kıyamet kopmadan önceki son çay ocağında, Hikmet elindeki notu katlayıp tezgâhın altına koydu.

 

Kim bilir, belki bir gün biri bulur da okur…

 

Kıyametten Önce Son Çay – Bölüm 2

 

Hikmet, elindeki notu tekrar açtı. Sararmış kâğıda yazılan o cümle sanki eski bir kehanetin yankısıydı:

 

“İnsanlar, vakit dolmadan hakikati bulamaz.”

 

Oysa vakit çoktan dolmuştu, değil mi? Şehir değişmiş, insanlar başka yerlere savrulmuş, çay ocakları sessizliğe gömülmüştü. Hikmet, notu tezgâhın altına koydu, ama içindeki huzursuzluk kaybolmadı.

 

Dışarıda ayak sesleri duyuldu. Rampalı Çarşı’nın dar sokaklarından süzülen uzun gölgeler, çay ocağının camına vuruyordu. Kapı açıldı. İçeri giren adam, eski bir palto giymiş, gözleri derin bir kuyuyu andırıyordu.

 

— Bir çay ver, Hikmet.

 

Hikmet gözlerini kıstı. Bu adamı tanıyordu. Ama nereden? Hafızasında silik bir iz gibi kalmış bir yüz… Bir zamanlar buralarda dolaşan bir gölge miydi, yoksa geçmişin bir hayaleti mi?

 

— Nereden geliyorsun?

 

Adam ağır bir nefes aldı. Çayın dumanına doğru eğildi ve kısık bir sesle konuştu:

— Oradan… Hepimizin bir gün gideceği yerden.

 

Hikmet’in eli titredi. Kaşığını çaya daldırıp karıştırdı ama o an fark etti ki adamın çayına şeker atmamıştı. Fakat çaydan gelen hafif tatlılık kokusu, dükkânın içini sarmıştı.

 

— Beni tanıyor musun? diye sordu adam.

 

Hikmet yutkundu. Tanıyordu. Ama ismini hatırlayamıyordu.

 

— Sen… Sen kimsin?

 

Adam hafifçe gülümsedi, cebinden eski bir para çıkardı ve masaya koydu. Bozuk para, yıllar önce tedavülden kalkmış bir Osmanlı akçesi…

 

— Ben… Hatırlamadıklarının toplamıyım.

 

Sonra çayını aldı, yudumladı ve gözleriyle Hikmet’e son bir şey söyledi:

 

“Son çay içildiğinde, zaman yeniden başlayacak.”

 

Hikmet’in içini garip bir ürperti kapladı. Dışarıdan esen rüzgâr, çay ocağının kapısını hafifçe araladı. Çay bardağının içindeki duman yavaşça kaybolurken, Hikmet başını kaldırdığında adam gitmişti.

 

Ama masada duran eski akçe hâlâ oradaydı.

 

Ve sanki çay ocağının içinde zaman durdu.

 

Kıyametten Önce Son Çay – Bölüm 3

 

Hikmet, eski akçeyi avucuna aldı. Metalin soğukluğu eline işledi. O kadar eskiydi ki üzerindeki yazılar silinmiş, sadece geçmişin soluk izleri kalmıştı. Kalbi hızlandı. Bir an için kendini zamanda sıkışmış gibi hissetti.

 

Dışarıdan sert bir rüzgâr esti, çay ocağının kapısını gıcırdatarak açtı. Dışarı baktığında sokağın loş ışıkları altında kimseyi göremedi. O adam… Gelmişti ve gitmişti. Sanki hiç burada olmamış gibi.

 

Ama masadaki çay bardağı hâlâ sıcaktı.

 

Hikmet içini çekti, gözleri dükkândaki raflara kaydı. Orada yıllardır kimsenin el sürmediği, sararmış bir defter duruyordu. Üzerinde solgun harflerle şunlar yazılıydı:

 

"Rampalı’nın Kayıp Defteri"

 

Bu defterin orada olduğuna yemin edebilirdi ama kimseye ait değildi. Hikmet elleri titreyerek defteri aldı, sayfaları çevirdi. İlk sayfada yalnızca tek bir cümle vardı:

 

“İlk çay içildiğinde zaman başladı, son çay içildiğinde zaman sona erecek.”

 

Gözleri büyüdü. İçindeki korku ve merak birbirine karıştı. Sayfaları çevirmeye devam etti. Defterde eski tarihli notlar vardı. Esnafın borçları, unutulmuş siparişler, geçmişten kalma isimler… Derken bir yerde durdu.

 

Bir isim gözüne çarptı:

 

Abdurrahman

 

Hikmet derin bir nefes aldı. Defterde şöyle yazıyordu:

 

“Abdurrahman, son çayı içtiğinde zaman bir döngüye girecek. O, gitse de izleri kalacak. Eğer biri bunu okursa, vakit dolmak üzere demektir.”

 

Hikmet’in elinden defter düştü. Yıllardır çay ocağında çalışıyordu ama böyle bir ismi hatırlamıyordu. Ya da… hatırlamak istemiyordu.

 

Başını kaldırdığında, ocakta kaynayan çayın buğusunun içinde bir siluet gördü. Aynada yansıyan bir gölge… Ama bu kendi yansıması değildi.

 

Kapı aniden açıldı.

 

Ve içeri, yeniden o adam girdi.

 

Ama bu kez farklıydı. Elinde o eski akçe yoktu.

 

Hikmet yutkundu, sesi titreyerek sordu:

 

— Sen… geri mi geldin?

 

Adam gözlerini kıstı, derin ve ağır bir sesle konuştu:

 

— Hayır, Hikmet. Zaman döngüye girdi. Şimdi son çayı sen içeceksin.

 

O an, çayın dumanı ağırlaştı. Dışarıda esen rüzgâr sustu. Ve Hikmet, hayatında ilk kez çay bardağının içindeki kendi yansımasını göremedi.

 

Devamı gelecek

 

 

 

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar