41.73
  
48.54
  
111331.00
  
97.36

Q Film Senaryosu

(18 Mayıs 1944 ten 1 Mayıs 2024' e 2026'dan 2070'e kadar uzanan birçok tarihten fütüristik film tarzında yaraşımalara girecek Bir Kırım Film'i)

Sahne 1

Yer: Köy Sokakları – Dış – Gece
Zaman: 18 Mayıs 1944


AÇILIŞ

Kamera, karanlık bir köy manzarasını tarar. Uzaktan kurt ulumaları, köpek havlamaları ve rüzgarın uğultusu duyulur. Evlerin bir kısmında mum ışıkları yanmaktadır, diğerleri tamamen karanlıktır.

KÖYLÜLERİN EVİ – DIŞ
Bir Tatar ailesinin evi. Baba (Mustafa), karısı (Aysel) ve çocukları (Leyla ve Yusuf) yemek masasındadır. Bir anda dışarıdan ayak sesleri ve bağırışlar duyulur.

ASKER 1 (uzaktan bağırır):
Herkes dışarı çıksın! Kapılarınızı açın!

Aile panikle birbirine bakar. Leyla annesinin eteğine yapışır.

AYSEL:
(Endişeli bir şekilde)
Ne oluyor Mustafa?

MUSTAFA:
(Kararlı ama gergin)
Bilmiyorum. Ama sakın korktuğunuzu belli etmeyin.

Kapı sertçe çalınır. Mustafa kapıyı açar. Bir grup Rus askeri silahlarıyla içeri dalar.

ASKER 2:
(Eve bakınarak)
Herkes dışarı! Eşyalarınızı alın ve çıkın! Hemen!

MUSTAFA:
(Öfkeyle)
Biz ne yaptık? Neden bizi böyle gece vakti evimizden çıkarıyorsunuz?

ASKER 1:
(Soğuk bir şekilde)
Konuşmayı bırak. Emir aldık. Tren istasyonuna götürüleceksiniz.

Aysel çocuklarını kucaklar, gözleri yaşlıdır.

LEYLÂ:
(Ağlayarak)
Anne, nereye gidiyoruz?

AYSEL:
(Sakinleştirmeye çalışarak)
Bilmiyorum kızım, ama korkma. Hep birlikte olacağız.


KÖY SOKAKLARI

Kamera, köy sokaklarında ilerleyen askerleri ve aileleri gösterir. Kadınlar ağlıyor, çocuklar annelerine sarılmış, erkekler çaresizce sessizdir. Askerler havlayan köpeklere bağırırlar ve 1 rus askeri en sonunda bir köpeğin kafasına sıktıktan sonra insanları kamyonlara bindirir.

YAŞLI ADAM:
(Silah doğrultulmuş bir şekilde)
Evladım, bırak bizi. Biz bu köyden hiç çıkmadık, kime ne zararımız oldu?

ASKER 2:
(Sert bir şekilde)
Sessiz ol! Hepiniz aynı şeyi soruyorsunuz. Emir bu, yapacak bir şey yok.


KAMERA AÇISI

Kamera, bir kamyona binen ailenin arkasından gider. Yüzlerde korku, belirsizlik ve çaresizlik hakimdir. Mustafa, çocuklarını korumak için onları sıkıca sarar. Arka planda köyde kalan boş evler ve sessiz bir gece kalır.

MUSTAFA (iç sesi):
Allah’ım, ne günah işledik de bu cezayı çektik?

Kamera, uzaklaşan kamyonlarla birlikte karanlığa gömülür.

 

**

"Küçük bir köyden çıkan genç bir adamın, adalet ve insan sevgisiyle ticarette devleşerek bir halkın umudu ve lideri haline dönüşen ilham verici yolculuğu."

Bu şekilde sahneleri sırayla uzatıyor, detaylandırıyor ve her bir sahneye daha derin diyaloglar ve çevresel betimlemeler ekliyorum. *

 

------------

 

SAHNE 2 - TREN - İÇ - GÜNDÜZ

Tren gürültüsü ve bozulan ışınlara çarpma sesi sahnenin fonunda yankılanır. Sıkı tepiş bir vagon... İnsanlar üst üste, yorgun, aç ve bitkin. Çocukların ağlamaları, yaşlıların duaları ve derinden gelen hıçkırıklar duyulur.


YAŞLI KADIN 1
(Yanında oturan genç kadına fısıldayarak)
Yavrum, suyun var mı? Boğazım kurudu, nefes alamıyorum...

GENÇ KADIN
(Sırtındaki bohçayı açmaya çalışır ama elinde su yoktur. Üzgün ​​ve çaresizlik.)
Yok ana... Sabah da çığlık çığlığa geldik. Allah sonumuzu hayretsin...

ÇOCUK SESİ
(İnce, titrek bir sesle annesinin yüzüne bakarak)
Anne... Anne... Karnım açıktı...

ANNE
(Çocuğunu kucağına alır ve gözyaşlarını siler.)
Dayan yavrum... Az kaldı... (Başını yana çevirip fısıldar.) İnşallah...


Kameranın odak noktası kayar. Vagonda, bir köşede yaşlı bir adam yerde yığılmış halde oturuyordu. Yanındaki kadın elini sımsıkı tutmuş, gözleri donuk.

YAŞLI ADAM
(Son nefesini verir gibi)
Bu tren... Bu yolculuklar... Ne yana varır?

GENÇ ADAM
(Öfkeli ve isyanla yerinden kalkarak)
Ne yana varacak? Sona... Hepimizin sonuna kadar!

Vagonda bir sessizlik olur. Herkes bu sözlerin ağırlığını hisseder. Tren raylarının sesi yükselir.


 

---------

 

SAHNE 3 - KANYON - DENİZ KENARI - GÜNDÜZ

Güneş ışığı gri ve puslu bir gökyüzünü yararak kanyonun taşlık zeminine vurur. Deniz dalgaları uzaktan hafif duyulur, ama insan çığlıkları ve askerlerin emirleri tüm atmosferi kaplar. Toplu halde dizilmiş siviller; Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar bir araya getirilmiş, titrek gözlerle bakarlar. Rus askerleri silahlarıyla tehditkâr bir şekilde ortada dolaşır.


RUS KOMUTANI
(Soğuk, tok bir sesle bağırır.)
"Podymit'sya! Bystrye!" (Ayağa kalkın! ​​Hızlı!)

Bir asker, bir ağacın yanına saklanmış genç bir adamı çıkarır. Adamın üzerinde eski marka bir ceket, kollarını yukarı sıyırmış bir şekilde askere itiraz edip kaçmaya çalışırken;

GENÇ ADAM (MEHMET)
(Nefes nefese, askerle boğuşurken)
Ne oluyor? Suçumuz ne? Evimizdeydik biz!

ASKER 
(Gülerek, Mehmet'in yüzüne bakar ve sertçe iter.)
(Sinirli, yarım Türkçe ile)
Sus! Konuşma! Düşman siz!

Kalabalıktan birkaç kadın ağlayarak Mehmet'e seslenir.

YAŞLI KADIN
(Yakarırcasına)
Dokunmayın ona! Ah daha genç! Ne olur Allah'tan korkun!

GENÇ KADIN
(Çığlık atarak öne fırlar, küçük çocuğa sarılmıştır.)
Çocuğumu verin... Onu bırakın, ben geleyim! Ne olur çocuğuu alın!

Bir başka askerin kolundan tutarak geri iter. Kadının gürültüleri yankılanır.


Kalabalığın ortasında, yaşlı bir adam (İsmail) yere diz çökmüş dua eder. Yanındaki adam, elinin omzuna koyar.

İSMAİL
(İnançla, gözleri yaşlı)
"Allah'ım, sen dayanma gücü ver. Bu zulmü de yaz... Bu mazlumların ahi bir gün göğe erişir."

DİĞER ADAM
(Öfkeyle)
Göğe erişecek de ne olacak? Bugün buradayız... Yarın odaların altında!


Komutan, Çocuğun öldürülmesinin emirini verir. Silah seslerinin duyulmasından kısa bir süre önce, derin bir sessizlik olur. Kamera yakın plandan korkuyu çeker. Çocuk, titreyerek yere bakar. Annesinin onu teskin etmesini dinler.

ÇOCUK
(Fısıldayarak, gözyaşı içinde)
Anne... Korkuyorum.

ANNE
(Titreyen sesiyle, yüzü sahte bir gülümsemeyle kondurur.)
Korkma yavrum... Cennet bizi bekliyor.


Komutan elini indirir. İlk silah sesi yankılanır. Kamera hızla gökyüzüne kayar ve Martıların çığlıkları duyulur. Görüntü gökyüzüne döner ve hava bir anda karartılır.

(KESİLİR.)

 

----

 

SAHNE 4 - TREN - İÇ - GÜNDÜZ

Trenin içi tıka basa doludur. Gözlerden yorgunluk, açlık ve umutsuzluk gider. Trenin raylarındaki sesi ve kompartmandaki boğuk iniltiler acı acı duyuluyor. Kamera bir köşeye doğru ilerliyor. Bir kadın, sancılar içinde kıvranarak yere çökmüş; Yakındaki birkaç kişi panik içinde ona yardım etmeye çalışıyor.


GENÇ KADIN (Havva)
(Nefes nefese, sancıdan boğuk bir sesle)
Allah'ım... Dayanamıyorum... Çocuk geliyor!

YAŞLI KADIN (Fatma)
(Panikle bakar, sert bir sesle konuşur.)
Hadi, bir şeyler bulun! Bez, su, ne varsa değiştirin!

Trenin diğer köşesinden bir adamın elinde eski bir ceketle koşarak gelir.

GENÇ ADAM
(Bağırarak)
Alın bunu! Başka bir şey göremedim!

Fatma ceketi yere serer ve diğer kadınlarla birlikte doğuma yardımcı olmaya çalışır.

KADIN 2
(Korkuyla fısıldar.)
Bu şekilde nasıl olacak? Allah yardımcımız olsun.

Havva çığlığı atar, sancı giderek artar. Vagondaki diğer yolcuların bakışlarını yere çevirir; bazı dua ederken, bazılarının çaresizlikle biteni izliyor.


YAŞLI ADAM (Mehmet Dede)
(Trenin bir başının başını kaldırır, dua ederek.)
"Ya Şafi... Ya Rahman... Yardım et bu mazlum kullarına. Bu yavruya sağlıklı bir nefes ver..."


Bir süre sonra bebek sesi yükselir. Vagondaki herkes kısa bir an için susar. Havva bitkin bir şekilde yere yığılır, gözler hafifçe kapanır.

YAŞLI KADIN (Fatma)
(Yüzünde hüzünle bebeğinin kucağına alır, ağlayan bir sesle.)
Çok bir güzel oğlan... Ama...

Fatma'nın sesi kesilir. Kameranın açısı Havva'nın hareketsiz başına kayar. Havva'nın solgun yüzünde bir gülümseme donup kalır.


GENÇ KADIN 2
(Titreyen sesiyle)
Öldü mü? Yavrusu doğdu ama... O...

YAŞLI KADIN (Fatma)
(Boğazı düğümlenerek bebeğinin kucağında sallar.)
Öldü... Ama bir can bize bıraktı... Bir umut...


Trenin köşesinde ağlayan başka bir kadın (Ayşe),kucağındaki ölü bebeğe bakar. Gözlerinden yaşlar filtrelenir. Fatma, Havva'nın emanetini ona doğru uzatır.

YAŞLI KADIN (Fatma)
(Yavaşça, kararlı bir sesle.)
Senin kolların boş kalmasın. Al bu yavruyu... Onun bir anası olsun.

AYŞE
(Başta şaşkınlık ve şaşkınlıkla bakar, sonra bebeği titreyen elleriyle kucağına alır.)
Benim çocuğum... (Fısıldayarak) O artık benim dostum...


Tren ilerlemeye devam ederken, kamerada Ayşe'nin kucağındaki bebeği sarmalayıp ağladığı görülüyor. Vagondaki yolcuların bakışlarında hüzün ve umutsuzluk belirir. Bebek ağlamaları trenin gürültülerine karışırken, dışarıda uçsuz bucaksız bozkır uzanıyor.

(KESİLİR.)

 

----

 

SAHNE 5 - KONYA SUSUZ TATAR KÖYÜ- EV - DIŞ/GÜNDÜZ

Yıllar geçmiştir. Kamera eski ama sıradan bir Tatar köy evine odaklanıyor. Bahçede bir üzüm asması ve birkaç meyve ağacı görünür. Evden hafif bir duman yükselir; tandır ekmeği pişirilmektedir. Havva'nın sahiplendiği çocuk, Sadrettin, artık genç bir delikanlı olmuştur. Sırtında eski ama düzgün bir giysiyle annesi Havva'nın yanında çalışıyor. Havva yaşlanmış, tüm zamanların yorgunluğu okunmaktadır.


HAVVA
(Sadrettin'e bakarak, ekmek hamurunu yoğururken.)
Sadrettin, oğlum... Bugün biraz erken çıkıyorum, pazara gidiyorum. Sen de şu odunları bi taşı, ahırın kapısı da düşecek neredeyse.

SADRETTİN
(Gülümseyerek, elindeki baltayı bırakır.)
Tamam ana... Sen hele şu pazarı bir hallet, ben burada adam olurum. Senin gizli kapını bile “usta” yaptık biz!

Havva gülümser, çocuğunun sözlerindeki imayı, ona bakış atarak ince bir gülücük ile süzer. Ona dünyadaki tek gururuymuş gibi bakar.

HAVVA
(Elini Sadrettin'in başına koyar, şefkatle.)
Allah sana bana uğradığında, “bu çocuğu yaşat” dedi. Sen benim her şeyimsin, oğlum. Şükürler olsun bugünleri de gördüm...

Sadrettin annesine sevgisiyle bakar. Havva derin bir nefes alır ve bir an duraksar.


HAVVA
(Başı önünde, alçak bir sesle.)
Sadrettin... Artık askerlik çağına geldin. Bugün senin için bir miktar harçlık da ayıracağım. Git, memleket vazifeni yap, helal lokmayla dön.

SADRETTİN
(Biraz duraksar, sonra yüzü ciddileşir.)
Ana, askerlik kolay mı? Doyulmuyor. İnsanı anasından emdiği sütü burnundan getiriyorlar... Gidenlere bir sor istersen..

HAVVA
(Elini Sadrettin'in omzuna koyar, göz göze gelirler.)
Oğlum, biz bu topraklarda sürgün yaşadık. Doğduğun yer değil, doyduğun yerindir vatan. Sen git, Allah seni korur. İnsan namusuyla, duasıyla giderse arkasından ana duası eksik olmaz.

Sadrettin, annesinin sözlerini çok iyi anlayıp kafa salladı.


O sırada köyün uzaktan gelen arabasının sesi duyulur. Bir komşu kadın (Fatma Teyze) elinde küçük bir bohça ile bahçe kapısından seslenir.

FATMA TEYZE
(Neşeli ama duygu yüklü bir sesle.)
Havva bacı! Koca delikanlıyı da askere mi yolluyorsun? Sizinde de kısmetiniz varmış, göbete yaptım (Tatar Böreği) bohçaya koydum.

Fatma Teyze gelir, bohçayı Sadrettin'in eline tutuşturur.

FATMA TEYZE
(Gülümseyerek.)
Trende atıştırırsın evlat... Ana kuzusu, gitti mi dönmeye bak. Havva bacı gibi ananın hayali olmasın!

HAVVA
Allah şifa versin, Fatma... Dua etsin yeter.


Kamera Sadrettin'in evden çıkışını takip eder. Havva kapı önünde durur, oğlunun arkasından dua ederken ince ince ağlar.

HAVVA
(Fısıldayarak dua eder.)
“Allah'ım, benim ciğerparemi koru. Asker ocağına vardığında, yolunu açık et. Sağ salim bana döndür.”

Kamera, Sadrettin'in köy yolundan uzaklaşan siluetine kayar. Üzerinde asker yolu tutan delikanlılar gibi dik durmaktadır. Havva, oğlununun görüntüsünü kaybedene kadar bakar. Kuş cıvıltıları ve uzaktan gelen hafif bir rüzgar sesi duyulur.

(KESİLİR.)

 

----- 

 


SAHNE 6 - TREN - İÇ - GÜNDÜZ

Sadrettin, eski bir tren vagonunda asker yolculuğuna çıktı. Tren kalabalıktır; kimin elinde bohçası, kiminin gözlerinde hüzünlü bir ifade vardır. Vagonun pencerelerinden uzanan bozkır manzarası ağır ağır akıntı gider. Sadrettin, penceresinin yanında, annesinin yanında küçük bohçayı açar. Bohçada bir parça tandır ekmeği, birkaç zeytin ve bir dua yazılı küçük kağıt vardır.

SADRETTİN
(Fısıldayarak)
Ana... Her şeyi düşündün yine.

Gözlerini hafifçe kapatır, bohçayı seçip sarar ve bir tarafa koyar. Yanına iri yapılı, neşeli yüzlü bir asker (Abdurrahman) oturuyor. Elinde bir tespih çekerken Sadrettin'e bakar.


ABDURRAHMAN
(Eliyle Sadrettin'e dokunarak)
Selamünaleyküm yiğit! Sen de bizim gibi peygamber ocağına mı?

SADRETTİN
(Önce şaşırıp, sonra gülümseyerek)
Aleykümselam. Evet... Tatar köyünden geliyorum. Konya Susuz'dan.

ABDURRAHMAN
(Gözleri parlayarak)
Ha! Konya mı dedin? Yiğidim, Yarenim, Hemşerim oranın ekmeği de, yiğidi de meşhurdur. Ben Abdurrahman, Akörenliyim.

SADRETTİN
(Elini uzatır.)
Sadrettin... Tanıştığımıza memnun oldum.


Abdurrahman, trene bölüp derin bir nefes çeker.

ABDURRAHMAN
(Samimi bir tonla)
Bak kardeş, bu tren hayat gibidir. Kimisi pencereden bakar, kimisi gideceği yeri düşünür. Ama burada öğrenilen her şey dostundur... Hele ki badiysen, yani can yoldaşıysan.

SADRETTİN
(Gülümseyerek)
Yani burada dostluk şart mı diyorsun?

ABDURRAHMAN
(Neşeyle kahkaha atar.)
Şart mı? Mecburiyet! (Ciddileşir.) Bak kardeş, askerlik öyle kolay geçecek sanma. Bazı gün aç, bazı gün tok... Ama başında bir dost varsa, her şey kolay gelir.


Birden bire Bir adam bağırarak koltuğundan kalkıyor.

YOLCU 1
(Öfkeli bir sesle)
Cüzdanımı çalmışlar! Yahu insanları tıkayıp, bir de hırsıza çanak tutuyorlar!

Kalabalıkta bir uğultu olur. Abdurrahman Sadrettin'e bakar ve hafifçe başını sallar.

ABDURRAHMAN
(Kısık sesle)
Hadi gözümüzü dört açalım. Burada hırsız boldur. Bir şeyi kaptırırsan...

Sadrettin birden bile elini kompartmandaki ceketinin cebine atar ve yüzü solar.

SADRETTİN
(Endişeyle)
Cebimdeki param... Ana'mın verdiği harçlık yok! (Abdurrahman ile tanışmadan önce Sadrettin Uyuduğu esnada hırsız çoktan sadrettin ile beraber o bağıran kişinin cüzdanını çalmıştır.)

ABDURRAHMAN
(Duraksar, sonra omzuna eli atar.)
Üzülme, kardeş. Biz varız burada. (Cebinden birkaç lira çıkararak Sadrettin'e uzatır.) Al şu parayı. Paylaşmak, dostluk demektir.

SADRETTİN
(Bir an itiraz eder, sonra duygulanarak alır.)
Abdurrahman... Bu iyiliğini unutmam. Allah nasip ederse, bir gün bizim çocuklarımızı evlendiririz... Dünürde oluruz, yarenim.

ABDURRAHMAN
(Gülerek)
Hele hele! Şahit olsun bu tren! Umarım bir gün bir aile oluruz.


Tren yolculuğu devam ederken Sadrettin ve Abdurrahman ikilisi daha sıkı bağlanmışlardır. Kamera trendi ilerliyor, farklı insan yüzlerini gösteriyor: gözyaşları silen yaşlı bir teyze, uyumaya çalışan bir genç, uzaklara dalmış bir aday asker... Bozkır uzayıp giderken trenin sesi çıkıyor.

(KESİLİR.)


------

SAHNE 7 - KONYA - EV - DIŞ/GÜNDÜZ

Konya'nın eski bir Tatar köyünde küçük bir düğün hazırlığı yapılmaktadır. Evin ortasında eski ama temiz örtüler serilmiş, komşular ellerinde tepsilerle yemek yemeye gelmiş. Bahçenin bir köşesinde küçük bir soba kurulmuş, kazan kaynamış. Çocuklar neşeyle koşarken büyükler de bir yandan hazırlıkla uğraşır, bir yandan sohbet eder. Sadrettin'in oğlu Derviş ile Abdurrahman'ın kızı Nermin'in düğünüdür.


Bahçede sandalye tepesine çıkan Sadrettin, etrafa gülümseyerek bağırır.

SADRETTİN
(Heyecanla)
Hadi bre yiğitler! Şu odunları sobanın oraya doğru yığın da, hanımların kazanı soğumasın! Aç kalmasın kimse, bizim düğünümüz bu!

Etraf patlamalarla yankılanır. Abdurrahman, bir köşede izleyip tespihini çeker, yandan gelen Sadrettin'e bakarak gülümsedi.


ABDURRAHMAN
(Başını iki yana sallayarak)
Hele bak... Biz o asker vagonunda ne söz verdiğimizi hatırladın mı? “Bir gün dünür olacağız” demiştik. Allah o günü nasip etti, Sadrettin!

SADRETTİN
(Gururla)
Haklısın, Abdurrahman. Tren yolları da dostluk yollarıymış demek... Seninle badi olmuştuk, şimdi dünür olduk. Allah birliğimiz daim etsin!

Abdurrahman Sadrettin'in omzuna vurur.

ABDURRAHMAN
(Gözleri karşısında)
Emin ol dostum... Bu dostluk zor günlerin özgürlüğü. Bugün gülen şu çocuklar var ya, bizim onlara hediyemizdir.


O sırada Nermin, utangaç bir şekilde başını öne eğmiş, arkadaşlarıyla birlikte bahçeye gelir. Sadrettin'in oğlu Derviş de köy gençlerinin arasında, mahcup ama gururlu bir şekilde durmaktadır.

GENÇLERDEN BİRİ
(Neşeyle)
Hele şu Derviş'e bakın, Düğünün bitmesini asker yolu gözler gibi bekliyor!

Etraf patlamalarla yankılanır. Derviş utanarak başını kaşır, Abdurrahman gülerek müdahale eder.

ABDURRAHMAN
(Otoriter ama sevecen bir sesle)
Eh yeter! Derviş, çocuğu... Hanımını bir yanına al da, adam gibi otur! Onun her şeyisin artık sen!

DERVİŞ
(Çekinerek, Nermin'e bakar.)
Babam doğru söylüyor. Hele gel yanıma Nermin... Utanma, sen artık benim yol arkadaşımsın.

Nermin hafifçe gülümsedir ve Derviş'in yanına gelir. Bahçede alkış sesleri yükselir.


Bir köşede Sadrettin ve Abdurrahman oturuyor. Sadrettin, uzaktaki insanlara gururla bakarken derin bir nefes alır.

SADRETTİN
(Duygulu bir sesle)
Abdurrahman, kardeşim... Hayat zor ama güzellikleri var. Senle aynı vagonda açıklığı, yokluğu paylaşıldı. Bugün evlatlıklarımızın mutluluğunu paylaşıyoruz.

ABDURRAHMAN
(Gözlerini kısarak uzaklara bakar.)
Sadrettin... İnsan dünyada bir iz bırakarak ayrılmak ister. Bizim izimiz bu çocuklar. Umarım hayırlı birer insan olurlar.


Kadınlardan biri tandır ekmeğinden bir parça alıp, Abdurrahman ve Sadrettin'in önüne koyar.

KÖY KADINI
(Gülerek)
Hadi beyler, oturmayın! Sofra hazır. Düğün yemeğini yenmez, bereket kaçar.

Abdurrahman ve Sadrettin kahkahalarla sofraya doğru ilerliyor. Kamera, bahçedeki mutlu programları gösterir: Çocuklar koşuşturur, büyükler yemek yer, kadınların türküleri sofrayı hazırlar.


Güneş ışınları batarken, kamera uzaklaşır. Bahçeden yükselen kahkahalar ve türküler, köyün bozkırlarına kapanış. Sadrettin ve Abdurrahman, yan yana giderken, çocuklarını izlerken sahne kararır.

(KESİLİR.)

--------

SAHNE 8 - KONYA - EV - DIŞ/GÜNDÜZ

Güneşin ilk ışıkları Konya'nın eski taş sokaklarını aydınlatmaktadır. Küçük bir Tatar köyü evinin bahçesi, sabahın sessizliğiyle doludur. Bahçede eski bir üzüm asması, köşede tavuk parçaları ve yerine oturtulmuş bir tandır fırını görülür. Kameranın görünümündeki görünümler.

Evin içinden boğuk bir tartışma sesi yükseliyor. Kapı bir anda açılır ve Q , yani Abdurrahman'ın torunu, hızla hızla çıkar. Yüzünde öfke, gözlerinde hem isyan hem de zeka değerleri vardır. Genç, yakışıklı ve karizmatik bir yüzw sahiptir. Saçları dağınık, elinde bir kitap tutmaktadır.


BABASI (Abdurrahman'ın Oğlu - DERVİŞ)
(Ardından bağırarak)
Q! Orada dur! Lafımı bitiriyorum daha!

Q, bahçede durur ve başını babasına çevirir. Öfkesi yüzünden okunmaktadır.

Q
(Sert bir sesle)
Bitirmedin ama hep aynı şeyi söylüyorsun baba! İmam Hatip'e gideceksin, Kur'an öğreneceksin... Ben ne zaman kendi yolumu çizeceğim?

Derviş, kapının önünde durup derin bir nefes alıyor, elleri sinirle titremektedir.

DERVİŞ
(Sert ve kararlı bir sesle)
Sen ne söylediğinin farkında mısın? Bizim soyumuz bu topraklarda namusuyla yaşadı. Dedelerin sürgüne gitti ama eğilmedi! Dinlemeden devam edin yok Q! Sen o kursa gideceksin, adam olacaksın.

Q elindeki kitabını gösteren verileri keser.

S
(Alaycı bir gülümsemeyle)
Adam olmak? Adamlık içindeki sayfalarda mı yazıyor sanıyorsunuz? (Kitabı sallar.) Bu kitaba bak, baba! Bilim yazıyor, özgürlük yazıyor! Ezbere yaşamak yok!

Derviş'in yüzü kızarır, öfkelenir ama oğluna vuracak gibi olduğu an, kendini tutar. Kapının eşiğinden Nermin (Annesi) beliriyor. Gözlerinde hem endişe hem de şefkat vardır.


NERMİN (ANNE)
(Yumuşak bir sesle)
Q... Oğlum, bir dur. Babana böyle söz söylenmez. Gel, oturalım, konuşalım.

Q
(Annesine bakarken sesi yumuşar ama oldukça öfkelidir.)
Anne, ben konuşmaktan yoruldum. Babam beni anlamıyor. İmam Hatip bana göre değil! Ben bu köyde, bu bahçede değil... Daha büyük yerlerde, daha büyük işler yapmak istiyorum.

Derviş, derin bir nefes alarak insanın yanına yaklaşıyor. Siniri biraz yatışmıştır.

DERVİŞ
(Sakin ama sert bir tonla)
Büyük işler? Sen önce aileni, kökünü öğren. Bilmediğiniz şeyin devamını sağlar. Kur'an'ı öğrenmek seni küçültmez Q. Bizi bir arada tutan bu topraklara bağlı kalmaktır.

Derin bir nefes alarak babasına bakar, gözlerinde hem hüzün hem öfke vardır.

Q
(Sert ama duygusal bir tonla)
Baba... Dedem sürgünle, sen fakirlikle mücadele ettin. Ama ben mücadele etmeyeceğim. Ben kazanacağım. Herkesin “Tatar oğlu” diye değil, “Q” diye anacağı biri olacak.

Nermin'in sözlerinin devam etmesi ama durumu yatıştırmak ister. Elleriyle omuzlarına dokunur.

NERMİN (ANNE)
(Oğluna sevgiyle bakarak)
Oğlum, bu öfken seni bir yere götürmez. Ama senin aklın büyük. Yeter ki Allah'tan uzaklaşma. Her şeyin bir zamanı var...


Q, annesinin günlük işlemlerini tutar, başını eğer ve derin bir nefes alır. Ayrıca babasına bakar, gözlerinde kararlılık vardır.

Q
(Yavaş kararlı ve bir sesle)
Benim yolum farklı olacak, baba. Ama bu evi unutmayacağım. Siz de beni unutmayın.

Q, arkasını hızla bahçeden çıkar. Ayakkabılarının sesi taşlı yolda yankılanır. Derviş, çocuğunun arkasından bakarak gözleri dolmaya başlar.

DERVİŞ
(Fısıldayarak)
Allah'ım, bu çocuğu doğru şekilde istikamet ver...

Nermin, Derviş'in yanında gelir ve omzuna başını koyar. Bahçede hafif bir rüzgar eser, asmalar hışırdar. Kamera Q'nun köy yolundan uzaklaşan siluetine odaklanır.

(KESİLİR.)

---------

SAHNE 8 (Version 2) - KONYA - EV - DIŞ/GÜNDÜZ 

Güneş ışığı Tatar köyünün taş sokaklarını aydınlatırken hafif bir rüzgar asmaların yapraklarını sallamaktadır. Eski bir evin bahçesinde tandırın başında kadınların çalışır. Kapı hızla açılır ve Q (Abdurrahman'ın torunu) öfkeyle dışarı çıkar. Elinde eski bir kitap tutmaktadır. Arkasından babası Derviş kapının arkasında görünür.


DERVİŞ
(Öfkeyle, bağırsakarak)
Q! orada,Dur oğlum! Kaçmakla nereye varacaksın? Dinle beni!

Q durumundaki değişiklikler. Yüzünde öfke, ama gözlerinde derin bir hüzün ve kararlılık devam ediyor.

Q
(Sert bir sesle)
Dinleyecek ne kalacak baba? Aynı sözler, aynı baskılar... Ben senin istediğin gibi bir imam olmayacağım!

DERVİŞ
(Bir adım öne atılır, sesi biraz daha sakinleşir.)
Oğlum, bu inat sana ne kazandıracak? Kur'an bilmek, kökünü incelemek adamı küçültmez! Bu topraklarda insanı insan yapan odur. Bunu anlamıyor musun?

Q elindeki kitabı kaldırır ve babasına doğru sallar.

Q
(Alaycı ama kırgın bir tonla)
Benim köküm sadece burada mı yazıyor sanıyorsun? Dünya baba büyük... Ben buraya sığmam! Sizin kurallarınıza sığmam!


Tam bu sırada kapının eşiğinde Q'nun annesi Nermin belirir. Yüzü bilinmiyordur, oğluyla kocasının içine çıkmak istememektedir.

NERMİN
(Yumuşak ama kararlı bir sesle)
Yeter! İkiniz de susun. Her tartışmada birbirinizi incitmek zorunda mısınız? Q, çocuğun, babanın kötülüğünü istemez. Ama sen de biraz dur, dinle!

Q derin bir nefes alır, annesine bakar. Öfkesi biraz yatışmış gibi, ama kararlıdır.

Q
(Annesine yumuşakça)
Anne, beni anladığını biliyorum. Ben küçük bir köyde, küçük bir hayatta sıkışıp kalmak istemiyorum. Beni burada çalışıyorumda daha çok uzaklaşıyorum...

Derviş, oğlunun sözlerini dinlemeye devam ediyor, ama hala sakin görünmeye çalışıyor.

DERVİŞ
(Sert ama kırılgan bir tonla)
Sen bizim hayatımızı küçümsemekle yanlış yapıyorsun, oğlum. Dedelerin sürgünde aç kaldı, ama pes etmedi. Biz namusumuzla, şerefimizle yaşadık. Sen ne arıyorsun bu dünyada?

Q
(Gözleri yanında, sakin ama kararlı bir şekilde)
Ben iz bırakmak istiyorum baba. Benim çocuklarım, torunlarım dedelerini gururla anacak. “O, bir devrim yaptı” diyecekler. Ben kalıplarınızı yıkacağım.

Nermin, çocuğunun sözlerinden etkilenip gözü dolar. Derviş, öfke ile hüzün arasında bir bakış atan oğluna.


NERMİN
(Alçak sesle, oğluna yaklaşarak)
Oğlum, büyük hayallerin olsun. Ama babasının dediğini unutma: Dünyada ne yaparsan yap, iman seni ayakta tutuyor. Kökünü inkâr eden ağaç, rüzgarda devrilir.

Q annesinin sözlerine bir an duraksar, ama sonra baş ucuna uzaklara bakar. Sesi yumuşakca.

Q
(Fısıldayarak)
Köklerimi unutmam anne. Ama beni bu köyde durduramazlar.


Q, babasına oğlu bir kez bakar ve arkasını dönerek bahçeden çıkar. Yol boyunca rüzgâr, saçlarını savurur. Derviş, arkadaşlarının arasından bakarken gözlerinde hem hüzün hem de gurur vardır.

DERVİŞ
(Alçak sesle, kendi kendine)
Allah'ım, bu oğlana doğru yolu göster... Hata yapasun!.

Nermin, Derviş'in koluna girer ve bahçeden içeride doğru yürürler. Kamera Q'nun tozlu köyün yolundan uzaklaşan siluetine odaklanıyor. Gökyüzünde kuşlar süzülürken hafif bir müzik duyulur.

(KESİLİR.)

------

SAHNE 9 - KONYA - KURAN KURSU - DIŞ/İÇ - GÜNDÜZ

Eski taş bir Kuran kursu evinin önünde çocuklar koşuşturur, bahçeden ders verenlerin mırıltıları ve hocanın sert sesi duyulur. Q'nun genç hali, 12-13 yaşlarındadır. Saçları dağınık, yüzündeki yorgun ama gözlerindeki zeka ve asi duruş hemen fark edilir. Diğer çocuklarla beraber, yıpranmış Kuran kitaplarını ellerinde tutarak binaya girerler.


İÇERİDE - KURAN KURSU SINIFI

Sınıf eski tahta sıralarından oluşur. Hoca, tahtanın önünde sert bakışlarla sınıfı süzer. Çocuklar, önlerindeki Kuran'ı okumaktadır. Q, bir köşede, deftere çizimler karalamaktadır. Hoca, Q'nun yaptığı her şeyi fark eder ve birbirinden ayrılır.

HOCA
(Sert ve bağırsakarak)
Şşş! Sen orada ne yapıyorsun?!

Bütün sınıf bir anda sessizleşir. Q, defterini hızla kapatır ama iş çıkışı geçmiştir. Hocanın geliri ve defterini alır. Defterin düzenine bakın Bedensel çizimleri görür: Trenler, büyük şehir siluetleri ve garip yapılar.

HOCA
(Öfkeden deliye dönerek)
Bu nedir, ha? Allah kelamını varken sen ne çiziyorsun bu kağıtlara mı? Trenler, şehirliler! Sana bu terbiyesizliği kim öğretti?

Q
(Kararlılıkla, başlarını döndüren)
Kimse öğretmedi hocam. Aklımdakileri çiziyorum. Herkes okuyor, ama ben bir şeyler inşa etmek istiyorum.

Çocuklardan birkaçı kıkırdar, ama hocanın anında eli göze çarpar. Sınıf yine sessizleşir.

HOCA
(Bağırarak)
Sen bu aklını şeytana satmışsın, Q! Bu ne saygısızlık?! Kur'an bilgisinden üstün mü sizin trenleriniz, hayalleriniz?

Q
(Duygusal ama isyankâr bir sesle)
Hocam, Allah insanların aklını vermiştir. Benim aklım buraya sığmıyor...

Hoca öfkelenir ve sopasını alır. Çocuklar korkuyla başlarını önlerine eğer. Q, oturduğu sırada dik durmaya devam eder.

HOCA
(Sopayı göstererek)
Seni adam ediyorum, Q! Adam olmak zorundasın, yoksa bu dünyada mahvolursun!


Q, gözlerindeki öfkeyle kalkar. Hoca onu kolundan tutarak tahtanın önüne getirir.

HOCA
(Sınıfa dönerek)
Bakın, bu size ders olsun! Bu kadar büyük konuşmanın sonucu ancak böyle olur. Kimse bu sınıfta hayal kuramaz, kimse Kur'an'dan başka bir şeyle meşgul olamaz!

S
(Sertçe hocanın gözlerine bakarak)
Ben kaybetmeyeceğim hocam. Bir gün bu hayallerim gerçek olacak, sizin bile göremeyeceğiniz yere gideceğim!

Hoca iyice sinirlenir ve sopayı yere vurur.

HOCA
(Yüksek sesle)
Senin hayallerinin seni ateşe verecek, Q! Tövbeye gel, yoksa bu akıl seni yakacak!

Hoca sopasını kaldırır. Q, gözlerinden ona bakar. O sırada sınıftaki başka bir çocuk fısıldar.

ÇOCUK 1
(Fısıldayarak, Q'ya bakarak)
Niye susmuyor bu? Hem dövülecek, hem konuşacak...


Kamera Q'nun dünyasına odaklanıyor. Yüzünde korku yok, sadece kararlılık ve kırgın bir gülümseme. Sopanın tamamlanması sırasında araya kursun kapısından bir başka hoca girer. Hoca, Q'nun olduğu noktaya bakar.

YENİ HOCA
(Sakin ama sert bir sesle)
Yeter! Bu çocuğu döverek ne kazanacaksın? Sorun varsa konuşarak çözünebilir!

İlk hoca bir an duraksar, sopayı indirir ama öfkelidir.

HOCA
(Sinirle)
Bu çocuk ders olmuyor. Göreceksiniz, büyüyünce ya başımıza dert olacak, ya da kaybolup gidecek!

Q, sopayı yemekten kurtuldusa da sözlere dokunmuştur. Kendi yerine döner ve defteri tekrar açar. Arkadaşı usulca fısıldar.

ÇOCUK 2
(Kısık sesle)
Q, ne çizeceksin yine? Hocayı daha da çıldırtacaksın...

S
(Fısıldayarak, gülümseyerek)
Daha büyük trenler çizeceğim... Daha büyük hayaller.


Kamera Q'nun defterinde belirlenen tren çizimine odaklanılıyor. Q'nun kalemi, hayallerini çizerken sınıfta bir mırıltı yükselir. Hoca, köşedeki kızgınlıkla bir şekilde dua ederken, Q'nun gözleri pencereden dışarıdaki gökyüzüne dalar.

(KESİLİR.)

----

SAHNE 10 - KONYA - MEZARLIK - DIŞ/GÜNDÜZ

Kamera, Konya'nın eski mezarlıklarından birine odaklanıyor. Gökyüzü gri ve pusludur. Hafif bir rüzgar mezar taşlarının arasında eserek melankolik bir uğultu oluşturur. Birkaç mezar kazıcısı, korona salgınının yoğunlaştığı toplu kazım olaylarını aceleyle gerçekleştiriyor. Görevli işçiler yüzlerinde maskeler, ellerinde kazma ve küreklerle çalışıyor. Uzaktan bir buldozer sesi duyulur.

Bir mezarın başında Q , babasının tabutunun başında ayakta zor durmaktadır. Bölgedeki birkaç aile dostu ve onların eski çalışanları vardır. Q'nun yüzü solgun, gözleri kederlidir. Onun olduğu yerden mezarlıktaki birkaç başka toplu cenaze alanı da görülüyor.


CAMİ HOCASI
(Yorgun ve bitkin bir sesle)
Bismillahirrahmanirrahim... İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn... (Kur'an okuması başlar.)

Kamera hocanın dünyasının odak noktası; gözler yorgundur, sesi titrer. Bir an sustuğunda derin bir nefes alır, sanki bir sonraki cenazeye geçmek için sabırsız gibidir.

CAMİ HOCASI
(Sessizce, Q'ya bakarak)
Evlat, Allah sabır versin. Bu zamanlar zor. Herkes bir yakınını kaybetti. Ama işte... Toprağa atmaktan başka seçeneğimiz yok.

Q hocaya cevap vermez, yüzü donuktur. Yanındaki aile dostu Mehmet Amca , Q'nun omzuna dokunur.

MEHMET AMCA
(Fısıldayarak)
Oğlum, baban iyi bir adamdı. Gariplere yardım etti, köylüyü doyurdu. Böyle aceleyle toprağa verilmemeliydi... Yazık, çok yazık.

Q
(Donuk bir sesle, gözünün mezara dikerek)
Böyle mi yapacaksın? Bir ömür boyunca çalıştı... İnsanlar yardım etti. Ama bir bak kim geldi?, kimse onun için bir Fatiha okuyamadı bile.

MEHMET AMCA
(Başını eğerek)
Oğlum, korku büyük. Herkesin kendi derdinde.


Buldozer, mezarın yanına doğru yaklaşır ve toprak dökmeye başlar. o kadar yüksek ki herkes bir an için susar. Q, gözünü buldozerin kepçesinden bir safra ayırmaz. Hoca, dua okumaya devam ederken Q'nun iç sesi duyulmaya başlar.

Q (İç Ses)
Babamın cenazesini görüyormusunuz? Bir ömür dik durdu, ama sonundaki hızlı ani ölümüyle toprak altında kaldı. Herkes korkuyor, ama kimse dönüp bakmıyor...


Q düzenli olarak öne doğru yürür. İşçilerden biri duraksar ve şaşkınlıkla soru sorar.

İŞÇİ
(Bağırarak)
Kardeşim, uzak dur! Salgın bu, tehlikeli!

Q
(Öfkeyle)
Babamı ben koyacağım. Bırakın!

İşçilerin bakışları ama hiçbir şey demeden geri çekilir. Q, babasının tabutuna eğilir ve sürdürülmesine yardım eder. Kısa bir sessizlik olur. Bu sırada rüzgar kuvveti oluşur ve kuru yapraklar mezarın üzerine savrulur.


MEHMET AMCA
(Yumuşak bir sesle, Q'ya bakarak)
Oğlum, babasının duası benimle. Ama sen... Sen sağlam duracaksın. Baban böyle isterdi.

Q
(Kısık sesle, gözünün mezarından ayrılmasından)
Baba... Söz veriyor. Adını yaşatacağım. Senden miras kalan her şeyi büyüteceğim.

Mezarlıkta başka cenazeler aceleyle tanımlanıyor. Kamera görüntüleri uzaklaşırken, Q'nun mezarının başında görülecekler görülüyor. Kalabalık dağılırken Q yalnız kalır. Başını gökyüzünü kaldırır ve derin bir nefes alır.


Q (İç Ses)
Bu dünyayı unutur. Ama ben unutmayacağım... Toprağa aceleyle gömülüen bu iyiliklerin hesabını soracağım.

Kamera Q'nun gününün yakın programını gösterir. Gözlerindeki öfke ve kararlılık ön plana çıkar. Rüzgar sesi hafiflerken, Q mezarının başında diz çöker ve havayı avuçlayarak barındırır.

(KESİLİR.)

------

 
 

SAHNE 11 - KONYA - DÜKKAN - DIŞ/İÇ - GÜNDÜZ

Güneş ışığı Konya'nın tarihi sokaklarını aydınlatırken, çarşının yansıtılır. Kamera Q'nun babasından kalan eski iş yerine odaklanıyor: Üzerinde solmuş tabelada “ DERVİŞ OTO KİRALAMA ” yazmaktadır. Dükkanın kepenkleri yarım bakım rejimi, içerden boğuk bir tamir sesi gelir. Q, içerde eski bir masanın başında, elindeki büyük bir eskiz defterini incelerken görünüyor. Masanın çevresinde eski ürünler, babasının bıraktığı araç kiralanır ve birkaç antika parça vardır.

Kapıdan içeri, eski dostu olan Ahmet Usta girer. Ahmet 60'larında, yüzü her yerinden belli olan bir adamdır. Elinde bir çay tepsisi vardır.


AHMET USTA
(Gülerek, içeri girerken)
Q çocuğum, bu eski defterlerle mi umutlusun? Dükkânı tamir etmeye başla, hayallere dalmışsın yine!

Q başınızı kaldırıp gülümseyerek Ahmet Usta'ya bakar. Eskiz defterini kapatır.

Q
(Sakin bir sesle)
Ahmet Usta, bu defterler sadece kiraya veriliyor değil. Burada babamın izi var, emeği var... Ama ben burada kalamam. Babamın bıraktığı eğitimleri taşımalıyım.

AHMET USTA
(Çayı biraz değiştirerek, hafif kızgın bir sesle)
Taşı da nasıl taşıyacaksın? Arabayı tamir etmez, lastiğe bakmazsın, müşteri kovalamanın ne olduğunu bilmezsin. Senin o çizdiğin hayallerle araç kiralama işini yürütürmüsün?

Q, derin bir nefes alır ve masadan eskiz defterini verir. Ahmet Usta merakla eğilip bakar. Defterde bir elektrikli araç tasarımı vardır. Yanında “ Elektrikli Mobilite Projesi ” diye yazılmış birkaçı görünmüyor.


Q
(İçten ve heyecanla)
Bak Usta... Bu dükkân, hayal benim için bir başlangıç. Babam burada araba kiraladı, insanlara hizmet etti. Ama ben geleceğin inşa edilmesi. Elektrikli araçların dakikalık kiralanmasını yapacağım... Tren garından inen insanları bu araçlar ile taşıyacağız. Araçlar Konya'dan başlayacak, ardından tüm Türkiye'ye yayılacak.

Ahmet Usta kaşlarını çatarak defteri inceler, anlamaya çalışıyor.

AHMET USTA
(Şaşkın ve alaycı)
Elektrikli araç mı? Tren garından inen adam arabayı zor bulur da, sen şimdi elektrikliye mi bindireceksin? Hele bir dur! Burada kiralık Renault Symbol bile zor dönüyor!

Q
(İsrarla, kararlı bir sesle)
Hayal değil, Ahmet Usta! İnsanlar değişiyor, dünya değişiyor. Trenle gelenler, hızlı ve pratik bir ulaşım istiyor. “Derviş Oto Kiralama” adı artık “ Dervish GO ” olacak! Paylaşımlı elektrikli araçlarla araçlarız.

Ahmet Usta, Q'nun sözlerinin karşısında bir sessiz kalır. Gözlerinde hafif bir gülümseme belirir.

AHMET USTA
(Gülümseyerek)
Derviş'in oğlu, hayallerini bu dükkâna sığdıramıyor, öyle mi? Vallahi baban görse gurur duyardı, ama aklından da şüphe ederdi! (Duraksar, sonra ciddileşir.) Büyük iş bu... Parası, adamı, aklı lazım. Tek başına nasıl yapacaksın?

Q
(Elini göze vurur, gözler parlar.)
Ben tek değilim Usta. Konya bu projeyi sahiplenirse, insanlar destek olur. Yeter ki anlatmayı başaralım. Bu sokaklarda benim araçlarım olacak, insanlar “Dervish GO” ile istedikleri yere gidecekler.


Kapıdan genç bir çocuk başını uzatır; eskicinin çırağıdır.

ÇIRAK
(Neşeli bir sesle)
Q abi, dışardaki iki müşteri var! Yine o eski arabayı soruyorlar.

AHMET USTA
(Gülerek, Soruya bakarak)
Hadi bakalım büyük hayalci! Hayalleri düşünürken dükkânı unutma. Geleneksel “geleceği” anlatılamaz, bugün arabasını ister!

Q gülümsedir, defterini kapatır ve ayrılır.

Q
(Alaycı bir gülümsemeyle)
Gelenlere iyi bak Usta, bu dükkândan çıkan oğlu Symbol olacak. Yakında herkes Derviş  go ile GİDECEK!

Q hızla kapıya doğru ilerlerken kamera işaretleri dükkân tabelasına odaklanıyor: “ DERVİŞ OTO KİRALAMA ” yazısının üzerinde bir küçük taslak: Dervish GO logosu yerleştirilmiştir. Kamera hafifçe uzaklaşır ve Q'nun kapısının önünde, iki müşteriyle birlikte ortaya çıkıyor. Yüzünde kararlılıkla, geleceğin hayalini anlatmaktadır.

(KESİLİR.)

------

SAHNE 12 - KONYA - SOKAK - DIŞ/GÜNDÜZ

Konya'nın tarihi taş sokakları, sabahın ilk ışıklarıyla hafifçe aydınlatılmıştır. Kamera, geniş açıkla boş sokaklarda sessizliği yakalar. Q, elindeki eskiz defteri ve bir kalemle hızlı adımlarla ilerlemektedir. Üzerinde sade ama temiz giysiler vardır. Yüzünde kararlılık ve düşünceli bir anlık değişim.

Q, Konya'nın tren garına yakın bir caddede ilerlerken, her yerdeki eski taksiler ve dolmuşçular dikkat çekiyor. Yolunda bekleyen bir taksi şoförü Rıza elinde sigarasıyla yolcu beklemektedir. Q, tam yanından kalkar Rıza seslenir.


RIZA (TAKSİCİ)
(Alaycı bir sesle)
Hele bakın, kim geliyor? Geleceğin mühendisi Q Bey! Nereden böyle hızlı hızlı, oğlum?

Q durur, Rıza'ya hafifçe gülümseyerek bakar.

Q
(Neşeyle, ama ciddi bir tonla)
Rıza abi, hızlıyım çünkü Konya hızlı bir şekilde. Sen orada mısın?

RIZA
(Kaşlarını çatarak)
Ne zamandan berimiş? Konya taş gibi duruyor işte. Bir sen, bir de senin hayallerinin bu şehirde koşuyor. Bakayım, bu sokaklara... (Eliyle çevreyi işaretler.) İnsanlar hâlâ dolmuşa, taksiye biniyor.

Q
(İleriye bakarak, heyecanla)
İşte tam da bu sence! Tren garından herkesin aradığı şey hızlı, ucuz ve çevreci bir ulaşım. Taksiye dünyaya kadar para vereceklerine “Dervish GO” kullanacaklar. Elektrikli araçların herkesin abisi, bu sokaklarda herkes benim araçlarına binecek.


Rıza, alaycı bir kahkaha atar ve sigarasını yerde atıp ayağıyla ezer.

RIZA
(Gülerek)
Oğlum, bu hayallerle karnın doymaz. Taksicinin ekmeğine göz dikersen, buradaki adamlar seni sevmez! Babandan kalan dükkânı işletmeyi öğren önce.

Q'nun yüz ifadesi ciddileşiyor. Adımlarını Rıza'ya doğru atarak gözlerinin içine bakar.

Q
(Kararlı bir sesle)
Rıza abi, ben kimsenin ekmeğine göz dikmiyorum. Ama senin gibi düşünenler yüzünden bu şehir yerinde sayıyor. Babamın ekmeğini helal kazandı, ben de öyle kazanacağım. Ama yolları değiştireceğim... insanların hayatını kolaylaştıracağım.


Tam bu sırada, birkaç genç çocuk elektrikli scooterların yanlarından geçiyor. Q, onların arkasından bakar ve gülümsedi. Rıza ise sürprizlerle bakar.

RIZA
(Burnundan çözerek)
Bu da ne böyle? Şimdi de bunlar başımıza çıktı! Ulan millet daha sağlıklı yürüse.

Q
(Gülümseyerek)
Bak Rıza abi, geleceğin ayak sesleri işte. Bugün bu scooterlar, gelecekte Derviş GO'lar. Herkes bir düğmeye basacak, araç kapısına gelecek.

RIZA
(Alaycı ama biraz da düşündürücü bir tonla)
Bu şehir sana fazla sponsor, delikanlı. Ama bak gör, millet seni dinlemiyoruz. Bizim Konya ağırdır, yavaş değişiklik gösterir.

Q
(Sert ama tanıtım bir sesle)
Yavaş olan her şey bir gün hızlanır, Rıza abi. Değişim kaçınılmazdır. Bu sokaklara elektrikli araçların geleceğim ve bu şehir bana teşekkür edecek. Sen bile, bir gün benim arabalarımı kullanacaksın!


Rıza şaşkınlıkla Soruya bakar, ardından başını iki yana sallayarak güler yüzlü ve taksisine geri döner. Q ise bozulmaya devam ediyor, vücutta kararlılıkla.

Kamera, Q'nun dikdörtgeni yola odaklanır. Yolun sonunda ise Konya Tren Garı görünüyor. Bir trenin geliş sesi duyulur ve kalabalık tren garının önüne doluşur. İnsanlar bavullarıyla aceleyle dolmuşlara, taksilere doğru yolda Q, garın önünde duruyor. Derin bir nefes alır ve defterini verir. İçindeki elektrikli aracın çizimine bakarsınız.

Q (Kendi Kendine)
(Fısıldayarak)
Buşehir hazır... Belki yavaş anlar, ama sonunda kabul eder. Her şey burada başlayacak.

Kamera, Q'nun kararlı bakışını yakın planını gösterir. Ardından tren garının düzenlenmesine ve eski dolmuşların hareketine odaklanılıyor. Birkaç saniye sonra, solar görüntüyü içerir.

(KESİLİR.)

-----

SAHNE 13 - KÜTAHYA - ASKERİ KIŞLA - DIŞ/İÇ - GÜNDÜZ

Kamera, Kütahya'daki geniş bir askeri kışlanın dışını gösteriyor. Dış kapıdan içeriye giren ücretli askerler, yanlarında taşıdıkları çantalarla birinci sıraya dizilmişlerdir. Kalabalığın arasında Q dikkat çeker: Yüzü düşüncelerili ama dik durmaktadır. Onun yanında iriyarı, neşeli bir asker adayı olan Fırat yaklaşıyor. Fırat, elindeki valizi yere bırakıp Q'ya bakar.


FIRAT
(Gülerek, geniş bir ses tonuyla)
Selamünaleyküm kardeşim! Hadi bakayım, ilk gün pimi çekilmiş bomba gibi duruyorsun. Bedelli askerliğe bu kadar kasılır mı?

Q
(Başını çevirip hafif bir gülümsemeyle)
Aleykümselam. (Alaycı bir sesle) İlk gün yatmaya geldik desek olmaz değil mi?

FIRAT
(Kahkaha atarak)
Bak hele, bak! Bizim bu komuta komutanları soruyorsa "neden mi?" diye, "Vatana selam verebiliriz komutanlarım!" diyin, tamam mı?

Q hafifçe güler yüzlü. O sırada bölük komutanı bağırarak gelir. Kısa boylu ama sert mizaçlı bir adamdır.


KOMUTAN
(Yüksek sesle, sert bir tonla)
Toplanın lan! Nedir bu haliniz?! Bedelliymiş, normal askerlikmiş fark etmiyor! Hepiniz aynı üniformayı giyiyorsunuz. Şimdi lider dizilin, düzgün olun!

Q ve Fırat hızlı bir şekilde birinciliği elde etti. 19-20 yaşlarında, tedirgin ve çekingen bir genç asker dikkat çeker: Çağın . Komutan genç askeri fark eder.

KOMUTAN
(Sertçe Çağın'a dönerek)
Sen! Dik dur! Askerlikte eğilmek yok, sen buralarda ne arıyorsun oğlum?

ÇAĞIN
(Kekeleyerek, korkuyla)
Komutanım... İlk defa...

KOMUTAN
(Öfkelenerek)
Sus! Bir kere konuşarak öğren, ondan sonra askerlik yapsın!

Q, komutanların zorluklarına karşı dişlerini sıkar. Yanındaki Fırat, Q'nun omzuna hafifçe dokunur.


FIRAT
(Fısıldayarak)
Kafana takma kardeşim. Burada bağırırlar, çağırırlar ama sonunda üç öğün yemeğini verirler.

Q
(Alçak sesle, sertçe)
Bazen yemek vermekten öte bir şey gerekir... Saygı.

Komutan, bölücü toplayıp hızla eğitim sahasına doğru ilerlemeye başlar. Eğitim alanında yeni askerler, normal askerlerle birlikte koşuya hazırlanmalar. Bedelli askerlerinin kenarlarında biraz şaşkınlık ve yorgun bir görünüm alırken, normal askerler alaycı gözlerle onlara bakmaktadır.


ASKER 1 (NORMAL)
(Gülerek, yanındakine fısıldar)
Bak bak, bu parayı bastırıp askerlik yapmaya gelmişler. Çürük raporu alınan son tayfa bunlar herhalde!

ASKER 2
(Başka birine seslenerek)
Hey! Bedelli! Sırtında terleme var mı?

Bedelli askerlerin bir kısmı bu sözlerin karşısında sessiz kalır. Fırat, Q'nun yanına eğilir.

FIRAT
(Alaycı bir şekilde)
Bize hava atıyorlar. Şimdi bak, iki gün sonra "abi nöbetçiye sen çıkar mısın?" diye yalvaracaklar.

Q, bu sözlere gülmeye çalışsa da uzaktan Çağın'ın zorbalığa dayandığını fark eder. Çağın, birkaç normal asker tarafından sıkıştırılmıştır.


ASKER 3
(Sertçe, Çağın'ı iterek)
Sen ne biçim askersin? Ellerine bak, kalem tutmaktan öteye gitmemiş.

ÇAĞIN
(Yutkunarak, korkuyla)
Ben... Ben bir şey yapmadım.

ASKER 4
(Burnundan soluyarak)
Yapacak yüzün zaten yok. Senin gibiler askere geldiğinde diye sınav yapsalar iyi olur!

Q, durum daha fazla dayanamaz ve hızla o döneme doğru yürür. Fırat'ın arkasından sürprizlerle seslenir.

FIRAT
(Söze bakarak)
Soru, nereye gidiyorsun? Sakin bulaşma!

Q, Çağın'ın yanında gelir ve araya girer. Sert bakışlarla askerleri süzer.

Q
(Sakin ama tehditkar bir tonla)
Ne oldu? Askerlik arkadaşlık demek, zorbalık değil.

ASKER 3
(Q'ya bakarak, alaycı bir şekilde)
Sen de mi geldin parayla takas yapılıyor? Hadi yoluna git, kahramanlık yapma.

Q
(Soğukkanlılıkla)
Parayla gelmiş olabilirim ama buraya insanlığı taşımaya da geldim. Birlik olmayı öğrenemeyen, asker de olamaz!

Askerler bir an duraksar. Q'nun sözleri sert ve etkileyicidir. Komutan uzaktan seslenerek araya girer.

KOMUTAN
(Bağırarak)
Orada ne oluyor? Toplanın! Eğitim başlıyor, herkes yerine!

Askerler homurdanarak dağılır. Çağın, Q'ya minnetle bakar.

ÇAĞIN
(Fısıldayarak)
Sağ ol... Kimseye bulaşmak istemedim ama...

Q
(Gülümseyerek, arkasına dokunur.)
Sıkma canını. Burada beraberiz. Herkesin yolu aynı, kimse kimseden üstün değil.


Kamera, Q'nun Çağın'ın yanında yürüdüğünü gösterir. Eğitim alanının dördüncüsü dizilirken, Q'nun sesi iç monolog olarak duyulur.

Q (İç Ses)
Bazen savaş cephede değil, insanın kendi içinde başlar. Burada öğrendiğim şey, doğru yerde dik durmak... Ve kimseyi ezdirmemek.

Kamera geniş açık askerlerle koşuya çıkmayı gösterir. Q, grubun en önünde ilerlerken, uzaktan kumandanın sert sesi yankılanır.

(KESİLİR.)

----

ÖZEL SAHNE - KONYA - AKÖREN BELEDİYESİ - DIŞ/İÇ - GÜNDÜZ

Kamera, Konya'nın Akören ilçesindeki küçük ve mütevazı belediye binasını göstermektedir. Binanın dış yapısı eski yapıya sahiptir, merdivenlerden yukarıya doğru çıkan bir yol görülmektedir. Q, elinde bir dosya ile merdivenleri hızla çıkar ve binanın giriş kapısına girer. Kapının üstünde eski bir tabela: “AKÖREN BELEDİYESİ” yazılıdır.

İçerikteki belediye evinin havası eski ve biraz da görülüyor. Duvarlarda yılların yorgunluğunu taşıyan sararmış boyalar ve belediye başkanlarının eski siyah-beyaz fotoğrafları yer alıyor. Q, fotoğraflara bir göz gezdirir, bakışları aynı anda bir fotoğrafa takılır. Yaklaşır ve tipik bakar. Fotoğraftaki yüz dedesine benzeyen genç bir adamdır. Q'nun titreşimleri ve hafif bir gülümseme belirir.


S
(Fısıldayarak, gülümseyerek)
Sen burada ne arıyorsun dede? Akören Belediye Başkanı sen?

Kapıdan içeri doğru hızlı adımlarla belediye sekreteri olan orta yaşlı bir kadın gelir. Elinde not defteri vardır.

SEKRETER
(Resmi ama nazik bir ses tonuyla)
Buyurun, kimi aramıştınız? Başkan bey sizi bekliyor mu?

Q
(Duvarı işaretleyerek, hafif alaycı bir gülümsemeyle)
Bu eski başkanlardan biri benim dedem herhalde. Ama diğerlerine ayırdıklarım daha önemli. Bir proje için geldim.

SEKRETER
(Kaşlarını değiştiren)
Dedelerle nostaljiye gitmeye mi, yoksa ziyarete mi geldin?

Q, hafif güler yüzlü ve izleri gösterir.

Q
(Ciddileşerek)
Hem geçmişi hatırlatmaya, hem de yeni gelişmeler için geldim.


Sekreterin başını sallayarak Q'yu başkanın değiştirmesini yönlendirir. İçeride, büyük bir masanın başında 50'li yaşlarında, hafif göbekli ama samimi bir adam oturmaktadır: Belediye Başkanı Celal Bey . Elinde kalem, işletmelerdeki kağıtlara imza atmaktadır. Q, içeriye girer ve başkanların başlarına gülümser.

BAŞKAN CELAL
(Gülümseyerek)
Gel hele delikanlı! Sekreter dedi bir proje yapmışsın. Acele etmedin mi? Koltuğumu mu alacaksınız yoksa?

Q
(Gülerek, gözleri ayrılır.)
Koltuğunuza gözüm yok başkanım, ama belediyenin yollarına gözüm var. Bu yolları değiştireceğiz, geleceğe taşıyacağız.

BAŞKAN CELAL
(Merakla eğilip dosyaya bakar.)
Öyle mi? Neymiş bu geleceğin yolu?

Q, içerdiği ve içinden çıkan ürünleri başkana doğru uzatır. Projede Dervish GO elektrikli araçların planları, Akören ve Konya'da büyüme alanları, ekonomik ve büyümenin varlığı yer alıyor.


Q
(İçten ve heyecanla)
Başkanım, bu proje elektrikli mobilite üzerine. Tren garlarından gelen yolcular, Akören gibi küçük ilçelere, köylere daha hızlı ve ucuz ulaşım imkanı sağlıyor. Elektrikli araçlarla hem çevreyi koruyacağız, hem ilçelerimize modern bir çözüm getireceğiz.

BAŞKAN CELAL
(Kaşlarını çatarak, şüpheyle)
Elektrikli araç diyorsun ha? Bak çocuğum, bizim buranın yolları taşlıdır, çukurludur. Teker gider ama akıl kalır mı? Ayrıca millet alışmış bizim eski dolmuşlara, taksilere... Hadi bakalım, bunu nasıl anlatacaksın?

Q
(Özgüvenle, gülümseyerek)
Başkanım, eskilerin yeteneği ama yeniliğe ihtiyaçtır. Siz yolu yapmayı değiştirebilirsiniz, ben de insanların geleceğini anlatmayı. Akören bu projeyle örnek olacak.

Başkan derin bir nefesi alır ve kapatır. Yüzünde hafif bir gülümseme belirir.

BAŞKAN CELAL
(Başını sallayarak)
Hele hele... Konuşmana bakınca adamı ikna edesin geliyor. (Gülerek) Sen babana mı, yoksa dedene mi çektin Bilmiyorum ama inat gönder var.


Başkan, masadan kalkar ve yanındaki balkona çıkar. Q da çözülebilir. Başkan, sigarasını yakar ve ilçenin parçalarına bakar. Aşağıda dolmuşlar ve eski araçlar hareket etmektedir.

BAŞKAN CELAL
(Dalgalı bir sesle)
Bak delikanlı... Akören küçük bir yer. Burada bir şey tutarsa, bütün Konya'da tutar. Ama yanlış yaparsak, kimseye yüze bakmaz. Bu projeye imza atanlar, önce millete anlatmayı öğrensinler.

Q
(Yanına yaklaşarak, kararlı bir sesle)
Başkanım, bu millet bana inanacak. Ben de Akören'i taşıyacağım. Yarın bu yollarda Derviş GO araçlarını gördüğünüzde, bana hak vereceksiniz.

Başkan bir nefes çeker, hafifçe gülümser ve Q'ya döner.

BAŞKAN CELAL
(Elini Q'nun omuzuna kadar)
Hadi bakalım... Bir delinin cesareti bazen lazım. Senin projeyi bir inceleyelim. Ama sakın beni mahcup etme!

Q
(Gülümseyerek, başını sallayarak)
Mahcup olmak yok başkanım. Sözüm söz.


Kamera, Q'nun yüzeyindeki kararlılığa odaklanıyor. Arka plandaki eski dolmuşlar devam ediyor Q'nun projelerinin gelecek araçlarını hayal ettirir. Başkanla tokalaşırken, kamera bölgelerinin ilçelerinin kalabalık sokaklarına doğru uzaklaşır.

(KESİLİR.)

---

SAHNE 14 - KONYA - YHT GARI - DIŞ/İÇ - GÜNDÜZ

Konya'nın Yüksek Hızlı Tren (YHT) garında yoğun bir kalabalık vardır. Tren yeni geldi; yolcuların ellerinde bavulları, çocuklar ve telaşlı bakışlarla çıkışa yönelirler. Taksi durağında sıralanan eski taksiler müşteri beklerken, birkaç kişi fiyat konusunda taksicilerle tartışıyor.

Kamera parçaları döner ve garın çıkışında dikkat çeken Dervish GO logosu olan elektrikli araçlar görülür. Q, ortasından durmaktadır. Üzerinde sade bir ceket ve elinde küçük bir tablet vardır. Çevrede çalışan birkaç genç, Dervish GO araçlarını tanıtarak insanlara yardımcı olmaktadır.


YOLCU 1
(Sinirle taksiciye bağırarak)
Kardeşim, şu mesafe için 800 lira mı olur? Tren bile daha ucuz!

TAKSİCİ
(Elini açarak, alaycı bir şekilde)
Usta, mazot olmuş kaç para? İstersen yürü bakayım, yolu görün!

Q bu tartışmayı duyunca gülümsedir, tabletini eline alır ve yolcunun yanına gider.

Q
(Sakin ve gülümseyerek)
Beyefendi, alternatif bir çözüm isterseniz Dervish GO araçlarımızı kullanabilirsiniz. Hem ekonomik, hem çevreci.

Yolcunun kafası çevirip şaşkınlıkla Q'ya bakar.

YOLCU 1
(Şüpheyle)
Derviş GİT mi? Ne yani?

Q
(Eldeki tableti gösteriyor)
Elektrikli araç paylaşım sistemi. Tren garından kurtulduğunuzda bir düğmeye basmıyorsunuz, aracınız ayağınıza geliyor. Saatlik ödeme seçenekleri, taksinin yarı fiyatına gidiyorsunuz. Buyrun, göstereyim.

Q tableti uzatarak uygulama gösterir. Ekranda yakınlardaki elektrikli araçlar ve fiyat detayları görülüyor. Yolcunun yüzü aydınlanır.


YOLCU 1
(Şaşkın ve merakla)
Vallahi iyiymiş. Hele şu yandaki beyaz olan araç mı?

Q
(Gurla gülümseyerek)
Evet. Sessiz, hızlı ve çevre dostu. Aküyle çalışıyor, benzin derdi yok. İstediğiniz yerden çıkarın.

TAKSİCİ
(Araya içinden, öfkeli)
Sen kimsin? Taksicinin ekmeğiyle mi oynuyorsun? Bizi batıracak bunları, evet he!

Q
(Sakin ama kararlı bir sesle)
Abi, ben kimsenin ekmeğiyle oynamıyorum. Ben Konya'nın çiftçiliğini yapıyorum. Paylaşımlı sistem hem vatandaşa fayda sağlar, hem de kesintileri azaltır. Herkes kazanacak.


Bu sırada başka bir yolcu (Yolcu 2) elinde bagajla Q'nun yanına gelir. Sesi yorgun ama durumu.

YOLCU 2
(Konuşmaya girerek)
Benim otelim şehir merkezinde. Bu araçla giderebilir miyim?

Q
(Gülümseyerek)
Tabii ki. Uygulamadan konumunuzu giriyorsunuz, araç sizi yönlendiriyor. Şehirde 70 lira.

Yolcu taksi sırasındaki fiyatı farkını düşünerek başını sallar.

YOLCU 2
(Hafif alaycı bir gülüşle)
Bak hele... Demek taksinin üçüncü fiyatına. Tamamlama kardeşim, ben deneyeyim.


Q, elindeki tabletten aracı saklı tutar. Ekranda araç plaka numarası ve konumu görünüyor. beyaz Dervish GO aracının içeriği hareket ederek yolcunun önüne gelir. Kalabalıktan birkaç kişi bu sahneyi izliyor.

GENÇ YOLCU
(Merakla arkadaşına fısıldar)
Oğlum, bu sistem iyiymiş. Bir gün her yerde böyle olacak, bak gör.

Q, yolcuya yardımcı olarak olayların artması insanların meraklı bakışlarını fark eder. Birkaç kişinin daha Q'nun yanında gelir ve sorular sormaya başlar. Taksiciler kenarında sinirli ama çaresizlik bakışlarıyla izlerler.


TAKSİCİ
(Öfkeli bir şekilde bağırarak)
Böyle giderse işle ısırır! Biz neyiz?

S
(Sakin ve anlayışlı bir tonla taksiciye dönerek)
Abi, bu bir oğul değil, yeni bir başlangıç. Teknolojiyle uyum sağlarsak herkes kazanır. Siz de Dervish GO'ya katılabilirsiniz. Sistemde işbirliği yapanlar için de yer var.

Taksici bu sözlerin karşısında duraksar, ne diyeceğini bilemez.


Kamera geniş açıka geçer. Dervish GO araçları birer birer yolcuları çalışmaya başlarken, Q takılın arasında gururla durur. Telefonuna gelen duyuru sesiyle görünüyor: "Bugün ilk 100 araç tamamlandı." Q'nun yüzünde gururlu bir gülümseme belirir.

Q (İç Ses)
Başlangıç ​​zor oldu, ama işte değişim böyle başlıyor. Konya'nın geleceklerini açıyorum.

Görüntü görünümü yukarı doğru kayar. YHT garından çıkan kalabalık, Derviş GO araçlarını kullanmaya başlarken, eski taksiler arka planda planlanarak devam eder. Gökyüzünde güneş, Konya'nın değişiminin sembolü gibi parlamaktadır.

(KESİLİR.)

-----

SAHNE 15 - KONYA - SOKAK - DIŞ/GÜNDÜZ

Kamera, Konya'nın taş sokaklarına odaklanıyor. Güneş, gökyüzüne asılmış gibi durmakta, havada bir sessizlik ve genişlik hissedilmektedir. Sokaklarda alışılmış hareketlilik yoktur; Dükkanların kepenkleri kapalı, insanlar bilmedikleri bakışlarla oradan oraya koşuşturmaktadır. Bazı araçlar hızla ilerlerken, bazıları ise yol kenarında bırakılmış halde durmaktadır. Birkaç patlamış elektrikli alet lastiği ve yanmış aracın tahrip olması görülüyor.

Q, kalabalık bir sokağın başında, bölgede ciddi ve bilmediği bir ifadeyle durmaktadır. Tarafta oğlu Ali ve tanımadığı genç bir çift vardır. Çiftin kadın üyesi korku içinde eşine sarılmıştır. Uzaktan silah sesleri duyulurken bir Rus askeri kamyonunun uzaktan yaklaştığı görülüyor.


GENÇ ADAM (KADİR)
(Kısık sesle, panikle)
Q Bey, ne tatil? Bu yollar tutmuş, geçişler devam ediyor! Bizim o döneme gitmemiz gerekiyor.

Q
(Sakin ve kararlı bir sesle)
Sakin olun. Bir çözüm bulmazsınız. Önce şu köşedeki binaya sığınıp ne yapacaklarını görelim.

GENÇ KADIN (ZEYNEP)
(Ağlayarak)
Ya bizi bulursa? Allah'ım, ne olur kurtarır bizi...

Q, kadına dönerek güven uygulamaları çalışır.

Q
(Yumuşak ama kararlı bir sesle) Boyut
söz veriyor, sizi buradan sağ çıkaracağım. Ama sakin olmalıyız. Panik yaparsak onu şey zorlaşır.


O sırada kamyon duruyor. Rus askerleri kamyonun kasalarından inerek kontrol noktası oluşturmaya başlar. Silah sesleri uzaktan yankılanırken bir asker, Q ve grup ilerlemeye devam etme aracını durdurur. Bir subay, elinde silahıyla kalabalığa doğru yürür ve bağırır.

RUS SUBAYI
(Bağırarak, Kırık Türkçeyle)
Buradan geçiş yok! Kimse hareket etmiyor!

Askerler, silahlarıyla bir araç kontrol ederken subay anında ve Q grubunun yanında gelir. Yüzündeki soğuk ifadeyle onları süzer.

RUS SUBAYI
(Sert bir tonla, işaretleyerek)
Nereye gidiyorsunuz? Geçmek yasaktır. Sadece asker izin verir!

GENÇ ADAM (KADİR)
(Korkarak)
Komutan, bizim zararımıza...

RUS SUBAYI
(Sözünü keserek, gözleri kadına kayar.)
Kadın... (Eliyle işaret ederek) Kadın arkaya gelecek. Bir saat bizimle... Sonrada...


Bu sözler üzerine genç adam, yayın içinde donup kalıyor. Kadın ağlamaya başlar, Q'nun yüzü bir anda sertleşir. Genç adam dizlerinin üzerine çökerek subaya yalvarmaya başlar.

GENÇ ADAM (KADİR)
(Ağlayarak)
Komutanı yapmayın, ne olur... Benimle... Allah aşkına! Alın beni, ne olursa olsun yapayım ama ona dokunmayın!

ZEYNEP
(Ağlayarak, kocasına sarılır)
Bırak Kadir... Ne olur, bırak...

Subay umursamaz bir şekilde silahını kullanmayı genç adama işaret eder.

RUS SUBAYI
(Soğukkanlı bir sesle)
Sus! Ya kadın gelir ya da burada kalırsınız.


Q, bir adım öne çıkar ve memurla göz göze gelir. Gözlerindeki öfke ama aynı zamanda sakinliği fark edilir.

Q
(Sert ve sakin bir sesle)
Senin hiç annen olmadı mı? Senin hiç bacın olmadı mı? Bu insanları rahat bırak!

Subay, Q'nun cesaretine şaşırarak ona döner ve silahını Q'nun yüzüne doğrultur.

RUS SUBAYI
(Alaycı bir gülümsemeyle)
Sen kimsin? Kahraman mı? Seni de alırız!

Q
(Gözlerini verebileceklerinden, sakin ama tehditkar bir sesle)
Sen sadece bugün güçlüsün. Ama bu toprakları sizi unutmaz. Burada Siz işgalcisiniz. Afkanistanda ne oldu? Suriyede ne oldu? Şimdi bu insanlar serbest kalacak, yoksa bir gün bu işlerin hesaplarını vereceksiniz.


Subay, Q'nun kararlılığından ama silahını indirir. Bir anda arkadan başka bir Rus askeri geliri ve subaya bir şeyler fısıldar. Subay başını sallayarak Q'ya bakar.

RUS SUBAYI
(Sertçe)
Hadi marş! Ama bir daha karşıma çıkmayın!

Subay askere işaret eder ve uzaklaşır. Q hızla kadına ve adama dönerek onları araca yönlendirir.

Q
(Aceleyle)
Hadi, hemen araca binin! Buradan hızlı bir şekilde çıkıyoruz.

Grup hızla araca binerken Q'nun oğlu Ali babasına baktı ve hafifçe gülümsedir.

ALİ
(Başkaldıran bir tonla)
Baba... Sen nasıl yaptın bunu? Korkmadın mı?

Q
(Oğluna bakarak, sakin bir gülümsemeyle)
Korkmak insan işi çocuğum. Ama cesaret, korkudan büyük olmayı öğrenmek demektir.


Kamera, Q'nun araç sürücü koltuğuna hızlandığını ve hızla uzaklaştığını gösteriyor. Arka planda Rus askerlerin oluşturduğu kontrol noktası küçülürken gökyüzünde kara bulutlar esas alınır. Q, dik bir şekilde direksiyonu tutar, ortadaki kararlılık dikkat çeker.

Q (İç Ses)
Bu topraklarda Şehitliği gördük, direniş de. Ama boyun eğmeyeceğiz. Bu yollar bizim, bu gelecek bizim.

Kamera, uzaktaki araca merkezlerde ve gökyüzüne doğru yükselir. Patlama sesleri ve uzaktan gelen hafif silah yankıları sahneyi doldururken görüntü kararır.

(KESİLİR.)

----

SAHNE 16 - KONYA - SOKAK - DIŞ/GÜNDÜZ

Kamera, savaşın gölgesinde kalan Konya'nın taş sokaklarına odaklanıyor. Sokaklar bomboş, sessizlik içinde sadece uzaktan gelen patlama sesleri duyuluyor. Yanmış elektrikli aletler, yıkılmış binalar ve terk edilmiş dükkanlar manzarayı doldurur. Gökyüzü gri ve pusludur. Q, oğluyla birlikte ağır adımlarla bu yıkıntıların arasında ilerler. Q'nun yorgunluk, gözlerinde ise kararlılık vardır.


ALİ (OĞLU)
(Başını değiştirecek, endişeleriyle)
Baba... Her yer böyle mi olacak? Bu kadar yıkım, bu kadar sessizlik...

Q
(Duraksayarak, oğluna bakar. Sesi derin ve yorgundur.)
Böyle kalacak çocuğum. Onun kıyafetlerinin bir sabahı olur. Ama bu yıkım, bir ders gibi kazındı insanlığın kalbine.

Ali, yanan bir Derviş GO aracını işaretler. Araç tamamen kül olmuş, sadece bilgileri kalmıştır.

ALİ
(Üzgün ​​bir sesle)
Bunları sen yaptın... İnsanlara rahatlık olsun diye. Neden böyle oldu?

Q
(Derinden bir nefes alarak, yere çömelir ve çocuğunun göz hizasına gelir.)
Bazen insanlar, iyiliği görmez oğlum. Kendi elleriyle yıkarlar, sonra neyi kaybettiklerini anlarlar. Bu araçlar, bu yollar birer umut oldu. Ama unutulanlar, hak etmeyenler yüzünden kayboldu.


Q, yardımdaki bir hastanenin kazasına doğru bakar. Sahnede hafif bir uğultu duyulurken Q'nun iç sesi yankılanır.

Q (İç Ses)
Şifa Hastanesi... O gün Filistinli bacılarımızın yaşadıkları, bizim başımıza gelenlerin aynısı. Kendi topraklarımızda aynı ah... Aynı Şehitlik.


Kamera, Q'nun içindeki derin düşüncelerini gösterir. Yan tarafta genç bir adam, elinde yırtık bir Türk gemisi ile enkazın üzerine çıkıp yüksek bir yere bayrak dikmeye çalışıyor. Q, bu sahneyi izlerken derin bir nefes alır.

Q
(Alçak sesle, oğluna bakarak)
Ali... İnsan ancak inandığında yıkılmaz. Bakın... Bayrağımız hayatta kalıyor. Biz kaybetmedik, çünkü ortaya çıkıyor.

ALİ
(Babasıyla gururla bakarak)
Baba... Sen hep böyle mi düşündün?

Q
(Gülümseyerek, karının omuzuna dokunnaur.)
Hep. Çünkü kişinin yolu gösterilir. Deden bana bu yolları emanet etti, ben de sana bırakıyorum. Unutma... Bu topraklar bizimdir, bizim kalacak.


O sırada uzaktaki savaş uçaklarının sesi duyulur. Ali hafifçe irkilir ama Q, ürünleri sakinleştirir.

Q
(Sert kararlı ve bir tonla)
Korkma çocuğum. Bunlar geçicidir. Biz kalıcıyız.

Kamera geniş açıda geçer. Q ve oğlu yıkıntıların arasında, yanmış araçlar arasında ilerlemeye devam ederler. Gökyüzünde kara bulutlar yavaş yavaş dağılmaya başlıyor. Uzaklarda, ağır adımlarla bayrak dikmeye çalışan insanların sayısı artıyor. Kamera, Q'nun ve çocuğunun siluetini takip eder.


ZAMAN ATLAMASI - YILLAR SONRA

Kamera, modernleşmiş Konya Tren Garı'nı gösteriyor. Bahçesinde Dervish GO araçları yenilenmiş, elektrikli sistemlerle donatılmış şekilde beklemektedir. İnsanlar kalabalık bir şekilde araçlara biner, sokaklarda mutlulukla hareket ederler. Şehir yeniden inşa edildi. Q'nunoğlu Ali, bir ofiste modern anlatım üzerinde yaşananlar görülüyor. Duvarında Q'nun büyük bir fotoğraf bölümüdür.


ANONS SESİ
(Arka planlanıyor.)
“Söyleyin yolcularımız, Dervish GO araçlarıyla hızlı ve güvenli yolculuklar için uygulamamızı kullanabilirsiniz.”

Kamera, Q'nun eski fotoğrafına odaklanıyor. Onun istikrarlı bakışları oradadır.

SON MONOLOG (Q'nun SESİ)
“İnsanlar unutur, dünya değişir... Ama inananlar, yıkılmadan kalırlar. Gelecek, vazgeçmeyenlerin elinde yetişir. Bu yollar bizimdir... Ve hep bizim olarak kalacak.”


Kamera, yeniden yükselerek Konya'nın modernleşmiş yollarına ve tren garına odaklanıyor. Gökyüzü bu kez karşılığında, güneş ışığı her yeri aydınlatmaktadır. Arka planda güçlü bir müzik yükselir. Bayrağın dalgalandığı görüntüyle sahne sahnesi kararır.

EKRANDA BELİREN ​​YAZI:
“Bu film, inananlar ve vazgeçmeyenler için...”

(OĞUL.)

 

Q Film Senaryosu

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar