42.14
  
48.99
  
0.00
  
96.79

Vatanım Kırım

Vatanım Kırım

(Abdurrahman Türkoğlu Tarzında)

Toprağın her karışı bir dua, bir ah,
Dalgaları taşıyor Azak’tan günaha.
Vatan dedim, Kırım dedim, dilim yandı,
Hasretinle yoğrulmuş her dağın kardağı.

Çırpınır o rüzgâr, Karadeniz şahidim,
Bir mektup yazar yıldızlar, anladım:
“Gurbette kan ağlar özleminle her yürek,
Hürriyet türküsü, Kırım’a bir dilek.”

Kalpaklı dede anlatır eski bir masal,
Han Sarayı’nda yankılanır ezel.
Kime dokunsam, tarih tutuşur, yanar,
Altın Ordu’nun izleri bir başka diyar.

Kokar buram buram ıhlamur ağacı,
Bir destandır her köy, her bucak, her sokağı.
“Evladı Fatihan” derler bize, biliriz,
Kırım’ı terk eden gün, gök de titreriz.

Ey Kırım, sensiz ben yarım kalırım,
Hüznümde saklıdır, gözyaşım, narım.
Toprak kokar özlemin, çöl gibi yanar,
Sen bir çağrısın kalbime, bir ulu diyar.

Bir gün döner miyiz? Belki, kim bilir?
Dualar yükselir, içimiz delinir.
Kırım, ey vatan, canım, rüyam,
Adını andıkça susar fırtınam.


 

KIRIM’IN SON MEHTABI
(Abdurrahman Türkoğlu Tarzında Bir Hikâye)

Babaannem, her akşamüstü köyün en yüksek tepesine çıkardı. Elinde eski bir çaydanlık, içinde yanmış bir tutam ot. Çaydanlıkta bir köz parçası saklıymış gibi hürmetle taşırdı onu. “Burası bizim toprağımızın kokusunu hatırlatır bana,” derdi. Kırım’ı, hiç görmediğim ama her an özlediğim vatanımı, ondan dinlerdim.

“Toprak” derdi babaannem, “sadece basıp geçtiğin şey değildir. İnsan topraktan doğar, toprakta büyür, sonunda yine toprağa karışır. Ama Kırım’ın toprağı başka. Onun kokusu, havası, dağları, nehirleri bizim kanımızda akar.”

Bir akşam, güneş batarken, tepeye onunla çıktım. Etrafı izledik. Gökyüzü alaca kızıllıkla yanıyordu. Babaannem bir anda sustu, yüzü ciddileşti. Elindeki çaydanlığı yere koyup uzaklara bakmaya başladı.

“Ne görüyorsun, babaanne?” diye sordum.

“Mehtabı görüyorum,” dedi. “Ama bizim Kırım’ın mehtabı değil bu. O başka parlardı. Başka bir hikâye anlatırdı. Şimdi sustu. İnsan memleketini kaybedince, mehtabı bile yarım kalır.”

O an Kırım’ın sadece bir yer olmadığını anladım. Kırım, babaannemin bakışlarında, iç çekişlerinde, dualarında yaşıyordu. Kırım, bizim ailemizin sustuğu yerdi.

Babaannem o gün son kez tepeye çıktı. Bana o eski çaydanlığı bıraktı ve dedi ki:
“Bu köz, Kırım’dan kalan son ateştir. Sakla oğlum. Gün gelir de bir gün Kırım özgür olursa, o gün bu közle yeniden yak bir ocak. O gün ocağımız şen olur.”

Şimdi her akşam o tepeye çıkıyorum. Çaydanlığı yanıma alıp mehtaba bakıyorum. Ve Kırım’ın özgür olacağı günü bekliyorum. Çünkü babaannemin dediği gibi, mehtabın tam parlama vakti henüz gelmedi.

Bu yazıya tepkini ver!

Benzer Bloglar